21

19.1K 2.7K 1.8K
                                    

For Now I Am Winter, Ólafur Arnalds.

"Anne, Anna, Annabella." dedim. Gündüz vaktiydi, kuşların rahatsız etmeyen şen cıvıltıları kulaklarıma keyifti. Biriciğim kollarımda uzanmış, elinde dudakları kadar kızıl bir elma, gökyüzünü izliyordu öylece. Gölgesine sığındığımız ağacın dalları arasından yüzüne vuran hüzmeler canımdan can koparıyordu. Güzelliğine şiirler yazmak, diyordum kendimce. Güzelliğine şiirler yazmak senin.

"Sevgilim." dedi, gülümsedi, beni her daim böyle cevaplardı, gözlerime baktı kucağımdan. Saçlarında gezdirdim ellerimi. Aldığı canlardan haberi olmadan süzülüyordu bahar rüzgârında.

İncecik, zarif ellerinden biri kalktı, çenemin hemen altında dolaştı, başımı eğdim ve parmağını ısırmaya çabaladım. Biriciğim güldü, ufacık bir tokat bıraktı yanağıma, gülümsedim, elini sıkı sıkıya tuttum, teninin kokusunu içime içime çekerek bir buse kondurdum avcunun tam ortasına.

Yanımdaymış gibiydi.

"Beni sensiz bırakma." dedim, o göğsüme hançer gözleriyle gözlerime baktı, yutkundu. Usul usul gözyaşı dökmeye başladım. "Ne olur." dedim, usul usul karanlığa gömüldü. "Ne olur. Affet beni. Özür dilerim."

Yitip gitti, aklımı da aldı, hatırımı da. Yok oldum.

Uyandım.

İlk fark ettiğim yüzümü yasladığım ıslak yüzey oldu. Başımı kaldırdım. Boynuma saplanan ağrı yüzümü buruşturmama sebep oldu, bir süre esnetmeye uğraştım, ardından başımı masaya eğdim. Kâğıtlarım, notlarım ıslanmıştı, gözyaşlarımdan olduğunu kavramam uzun sürmedi. Yutkundum, gözlerimi sildim. Eşyalarımı bir köşede toparladım ve ders çalışmaya dönebilmek için kendimi hazırlamaya koyuldum. Uzun sürmedi.

"Beni sensiz bırakma." dedi bir soluk, hemen ardımdan. Sesini direkt tanıdım. Yutkundum, başımı çevirdim, gözlerine baktım. Gözleri kızarmıştı, kirpiklerinin hemen altında mor bulutlar taşıyordu. Kızıl-kahve, uzun saçları dağılmıştı, bukle bukle gölgeli gözlerine düşüyordu, dudakları şişmişti ve bir önceki günden süveterinin altında gördüğüm gömleği artık gizli değildi, darmadağındı. Pantolonunun ütü çizgileri duruyordu fakat bollaşmıştı, bacaklarını tam anlamıyla sarmıyordu. Soludum. Onu incelemeyi kestim, gözlerim çevrede dolaştı, gün ağarmamıştı. Üç kişi daha vardı fakat uyuyorlardı, yutkundum, gözlerim tekrar onu buldu. Yanıma yürüdü, masanın boş bulduğu bir yerine dayandı. Gözlerine bakmadım.

Daha öncesinde olduğu gibi, işaret parmağı çenemin hemen altına ani bir vuruş bıraktı, tırnağının ucunu hissetmiştim.

"Gözlerim." dedi. Yutkundum. "923, gözlerimden kaçınıyorsun."

Gözlerimi isteksizce gözlerine çektim. Kehribarlarında masa lambalarının da yansımasıyla canlı bir alev varmış gibiydi, renkler birbiriyle karmaşık bir uyum sağlıyordu. Çekmek istedim, çekemedim, bakakaldım öylece.

"Mesai saatlerimin dışında hiçbir yükümlülüğüm yok sana ya da bir başkasına karşı, adınızı bilmek zorunda dahi değilim."

Öylece mırıldandı, gözleri direkt olarak gözlerimdeydi, çektiğimde dahi yüzümü takip ediyordu. Beni ona bakmaya zorluyordu zira neden gözlerine bakamadığımı biliyor gibiydi.

"Yükümlü olduklarınızdan fazlasını yapmayı seviyor olmalısınız." Fısıldadım, duyulsun istemedim lakin o istifini bozmadı. Öylece neredeyse oturur pozisyonda gözlerime bakıyordu. "Öyle olmalı zira şu unutulmaya yüz tutmuş yerde, seni her gördüğümde üstünün incecik olmasına takılmamın hiçbir açıklaması yok."

rüyalardaWhere stories live. Discover now