28

18.8K 2.4K 1.2K
                                    

Balcony Hotel, from "Miss", Lambert.

Bir pazar gecesiydi, sabahında, altı civarı uyanmam gerekirken gece üç sularında kütüphanede geziniyordum. Çalışmayı bırakmış, en üst kattaki çalışma mekanında şehrin ışıklarını izlemekteydim. Yirmi yaşında, hiçbir yere kavuşamamış, baharını görememiş sevgilim aklımı kurcalıyordu, nefeslenemiyordum. Rüyalarım düştü hemen ardından aklıma. Rüyalarıma gelmez olmuştu, yüzünü unutuyordum, korkudan içim sızlıyordu. Birkaç kez yutkunmaya çabaladım. Rüyalarımın yeni yıldızı düştü hatırıma. Soluklanamadım. Gözlerimi çevirdim ışıklardan.

Birkaç dakika olmadı, kapı usulca açıldı. Öğrenci sandım, değildi. Belletmensiz bomboş odaya, Kim Taehyung girdi. Yutkunamadım. Hakkında düşünüp duruyordum, iki gündür yoktu, aniden önüme düşmesi göğsümü titretti. Yutkundum. Kendime hakim oldum.

"Bay Kim." dedim, gülümsedi. Sağ elinde, siyah bir karton poşet taşıyordu, kıyafet markasıydı, gördüm, anlamlandıramadım. Sandalyeden kalktım, hemen yanıbaşımdaki koltuğa oturdum. Beni takip etti, yanıma oturdu, onu görmediğim süre boyunca yüzünde peyda olan değişimleri kavramaya çalıştım. Dudakları daha koyuydu. İzledim. Soğuktandı.

"Sana hırka aldım." dedi, ellerim titreyiverdi, gözlerine bakakaldım. Dondum. Onu öylece izledim. Sakindi, âdeta her gün yaptığı bir eylemmiş gibi, sanki her gün bana hediyeler alıyormuş gibi, usulca bir hırka çıkardı çantasından. Hediye paketi yoktu. Hediye paketi olmaması beni memnun etti, sahiden hoşnut oldum. Hediye paketlerinden nefret ederdim, zaman kaybıydı. Zaman kaybı.

"Gerek yoktu." dedim. Kehribar alevleri gözlerime ilişti, gülümsedi, kibar ve tasasız bir gülümsemeydi. Herkese verilen. Yutkunamadım.

"Vardı." dedi. İzledim. Kalınca, yatıştıran sesi kulaklarımı okşadı âdeta. "İncecik giyiniyorsun hep, kışın kısa kollularla geziniyorsun, üzerine bir şeyler almayı unutuyorsun. Burayı da iyi ısıtmıyorlar, üşüyorsun sürekli. Bana "kodaman" dedin, "yaşlı" dedin, "zorba bir katil" dedin ama ne hediyemi geri çevirecek kadar kaba ne de benim hediyemi giymeyi unutacak kadar düşüncesizsin."

Pes ettim. İlk defa belki de. Göğsüm ağrıdı Bay Kim'in elindeki kırçıllı koyu gri hırkayı alıp, giydikten hemen sonra gözlerine baktığım sırada. Kokusunu duydum. Göğsüm ağrıdı, çok ağrıdı, yutkunamadım. Yumuşacıktı, tenimi okuyormuş hissine kapıldım, ağlamak istedim. Ömrü hayatımda, üşüdüğümü fark edip bana hırka alan ilk kişi, eğitmenim Kim Taehyung göğsümü o kadar ağrıttı ki acımadan, acımdan bir çocuk misali, hıçkırarak ağlamak istedim. Gözlerim dolu dolu, kaçınmadan, tüm içtenliğimle, hissetsin isteğiyle gözlerine baktım. Nasıl bir ifade gördü bilmiyordum lakin irkildi. Bay Kim'i sarsılmış gördüğüm ikinci seferdi.

"Söylediklerimin hepsinden utanıyorum ve hiçbirinin arkasında değilim. Size karşı sonu gelmez bir öfke ve tuhaf bir sempati duyuyordum, nasıl karşılayacağımı bilemedim. Sizi bir gün kırmaya çalıştım, diğer gün size fotoğraflar yolladım, çizimlerinizi yaptım. Saygısız biri değilim, hiç olmadım. Düşünmedim yalnızca. Söylediğinizin aksine düşüncesizim. Düşüncesizdim. Aptaldım. Özür dilerim."

İzledi, bir süre hiçbir şey demedi, öylece gözlerime baktı. Sonra ben bakamaz oldum. Saçlarına düştü gözlerim. Benziyordu. Çok benziyordu, göğsüm ağrıdı.

"Önemi yok." dedi, gülümsedi, ışıl ışıldı, gözlerine bakamadım. "Sana ve diğer öğrencilere olan yakınlığımdan aldığın bir cesaret dahi değildi söylemlerindeki. Deli cesaretiydi, saman aleviydi, farkındaydım. Ben olmasaydım, bir başkası olsaydı geleceğin mahvolurdu ve umursamadın bile. Bu da bana karşı nasıl bir öfke duyduğunun göstergesiydi zira asla aptal biri olmamıştın, yıldızını söndürecek kadar önemsemedin insanları, bir şeylerin yanlış olduğunu anladım, o yüzden sana yaklaştım, yanlış olanı düzeltmeye çalıştım. Sandığının aksine, Jeon, belki de anlıyorumdur seni."

rüyalardaWhere stories live. Discover now