25

19.3K 2.4K 1K
                                    

I Felt Guilty, Ólafur Arnalds.

"Geç oldu." dedim, Bay Kim'e, tüm eşyalarımı çantama sığdırıp ayaklandıktan hemen sonra. Kitabından başını kaldırdı, gözlerime baktı, nazik bir ifade takındı, gülümsedi. Ellerine baktım. Kitabına bakmak istedim, ellerine bakakaldım. İncecikti. Elleri hep üşür gibiydi. Sıcacıktı ya soğuk görünüyordu. Sıcacık olduğunu kimseler bilmiyordu, ben biliyordum. Yutkunamadım. İncecikti, uzundu parmakları, tereddütsüz kavrıyordu.

"923." dedi. İrkildim. Gözlerine baktım. Kehribar alevleri, masa lambasının altında açılmış gibiydi, sarıya çalıyordu âdeta. Gülümsedi, Bay Kim. "Daldın."

Yutkundum. Gülümsedim. "Tabii." dedim. "Kitabınızı görmeye çalışıyordum."

Yalan söyledim. Ona çok yalan söyledim.

Gülümsedi, kitabını kaldırdı, hazırlandığı sınavlardan biri için dil çalıştığının farkına vardım. İngilizce hukuk dili çalışıyordu. Elinin altındaki sözlüğü biliyordum. Kahve-kızıl kapaklı, sekiz euro, bir kopyasını yurt odamda barındırıyordum.

"Bende de var." dedim, gülümsedim. Oyuncu bir edayla kaşlarını çattı. "Gerinde kaldım yani."

Gülümsedim. Gülümsedi. "Görüşelim yarın." dedi, âhu gözlerine bakakaldım. "İyi çalış dersime." Kavradım. Anlık dalgınlığım için kendime kızdım. Gülümsedim.

"Tabii." dedim. Ellerine düştü gözlerim bir kez daha. Hemen arkamdaki ince eldivenlere baktım. Süveteri aklıma geldi. Dayanamadım. Masasına yürüdüm, eldivenleri bıraktım, başını kaldırdı bir kez daha.

Parmaklarını esnetip büktü, tek kelime etmedi, eldivenleri taktı usulca. Parmak uçları boş kalan eldivenlerim tam oturdu onun ellerine. Gülümsemeden edemedim.

"Favori öğrencime iyi geceler." dedi, yüzünü elleri arasına alarak kirpiklerinin ardından gözlerime bakarken. Göz kapaklarındaki eşsiz farkı, kehribar alevlerini, gözünün hemen altında yer edinen o Tanrı fırçasından kopma noktayı izledim. "Eldivenler için teşekkür ederim. Ellerimin üşüdüğüne dikkat etmen, nezaketin çok hoş."

Gülümsedim. O gece onunla hiç tartışmadım. Ona hep gülümsedim. Bay Kim'in gözlerine bakmaktan yoruldum. Yurt odama dönerken, bir sincapla göz göze gelirken, ellerini düşündüm. Ellerine nasıl bir eldiven çizsem, hep onu düşündüm. Başka hiçbir şey düşünmedim. Düşünmek istemedim.

Uykuya dalmam çok sürmedi. Birçok vakit rüyalarımla gerçekliği karıştıracak kadar canlı imgeler görürdüm fakat o an her nasılsa rüya gördüğümün bilincindeydim, hafif uyku evresinde olduğumu dahi kavrayabiliyordum, yalnızca uyanamıyordum.

Palermo Sicilya'da, Cappella Palatina'nın iki, üç yüz metre kadar gerisinde, tanıdık bir ara sokakta evlerin arasından yürüyordum. Burada bulunduğum son seferin aksine yalnızdım, öyle sanıyordum. Binalar yavaş yavaş büyüdü, burnuma henüz pişmiş yahut pişmekte olan bütün domuz kokusu ilişti, gözlerim önümdeki tanıdık restorana değdi, midemin bulandığını uykuya rağmen fark eder oldum. Domuz severdim fakat bütün domuzun pis kokusu, özellikle Sicilya sokaklarında, öylesine baskın bir şekilde ilişiyordu ki burnuma, kendimi öğürmenin eşiğinden aldım.

"Tesoro mio." dedim, gülümseyerek, ardıma dönmeden elimi uzatırken. Yalnız değildim. Elimi tuttu. Ellerini tanıdım. Fikrim dehşete düştü fakat rüyam devam etti. "La strada per il cuore di un uomo passa per il suo stomaco! Düzgün bir yemek bulalım seninle." (Hazinem. Bir adamın kalbine olan yol midesinden geçer.)

rüyalardaWhere stories live. Discover now