24

20.4K 2.6K 2K
                                    

Lume, Surrogate Sibling.

"Neden uzaklaşmak istiyorsunuz bu kadar?" dedim, dakikalar sonra, yanı başında kaldırımı izliyorken. Hep bir taarruz peşindeydim, beni savunmada bırakmayı iyi biliyordu, yine de saldırmaktan, ağır konuşmaktan vazgeçmedim.  "Evinize sabaha doğru gidiyorsunuz çoğu zaman, geri dönüyorsunuz sabah da. Bazen de kütüphanelerde sabahlıyorsunuz bizim gibi. Evlisiniz siz, Tanrı aşkına, kavrayamıyorum hiçbir şeyi. Hakkınızda hiçbir şey bilmiyorum. Alyansınız boynunuzda. Birkaç ay önce parmağınızdaydı. Sevmeseniz boşanırsınız, sevmeseniz alyansınızı takmazsınız, anlamıyorum."

Sustu. Uzun bir süre susmuş gibi geldi bana lakin toplasam beş dakikayı bulmayacağını biliyordum. Zamanın ötesinde, yılları bulurdu belki.

"Kimse kimseyi anlamıyor zaten." dedi, derince soluklandım.

"Sözlerimi bana karşı kullanmaktan vazgeçin." dedim, yan gözle taradı beni.

"Aralık kapı bırakmaktan vazgeç. Savunman iyi ama malzeme veriyorsun, tecrübeli bir avukat alaşağı edebilir seni."

Her şeyi boş veriyordu sanki. Dediğim her şeyi geçiştiriyordu, her şeyi saptırıyordu, anlatmak istemiyordu. Asla.

"Neden böylesiniz?" dedim, kendimi tutmadım. Sesimdeki sitemi gizlemedim. Gizlesem de ifademden anlayacağı belirgindi. Sustu. Gözlerime baktı. Gözlerimi ondan çekmemek için büyük bir savaş verdim.

"Adımla seslen." dedi, öleyazdım.

"Ne?" Başını çevirdi, bir taşı tekmeledi hızla, kaşlarımı çattım, bakakaldım.

"Okul dışı, saçma sapan bir saat bu. Gecenin bir yarısı. Adımla seslen." durdu, güldü, başını kaldırdı ve gözlerime baktı. İrkildim. "Bir kez yaptın nasılsa."

Soluklarımı kesti, düşünme kabiliyetimi yitirmişçesine baktım ona bir süre.

"Bay Kim, içtiniz mi?" dedim, göz devirdi.

"Hayır."

"Mantıklı konuşuyorsunuz ama kendinizde değil gibisiniz."

Aklıma düşenlerle göz bebeklerini görmek isteğiyle ona yaklaştım, bakışlarını yakalamaya çabaladım, kaşlarını çatarak gözlerime baktı.

"Uyuşturucu kullanmadınız... değil mi?" dedim, şüpheyle, bu olasılığı sahiden tartarak. İnanamadı, hiddeti kesilmedi, bir solukta seslendi bana:

"Jeon." Yutkundum.

"Tamam. Sustum."

Derin bir nefes aldı, gözlerini çekmedi fakat yakınlığımızı bozdu, benden uzaklaştı, izledim.

"Susmanı istemiyorum senden." dedi. Değişmeni istemiyorum. Unutmadım. Nefesimi kesti. Gördü. "Sabaha kadar konuş hatta, kendinden bahset bana."

Kollarımı göğsümde kavuşturdum, yanı başımdaki sokak ışığına yaslandım usulca, gözlerine bakıyordum, gecenin karası saçlarını, saçları gözlerini gölgeliyordu.

"Hiç sizden bahsetmiyoruz." dedim, sahiden, içimden gelerek. Konuyu tekrar ona çevirmeme göz devirdi. Şaşırıyordum, git gide daha da şaşırıyordum.

"Pandora'nın kutusu, gizemli Bay Kim, şifrenizi çözeceğim." Sesini incelterek bir nevi taklidimi yaptığında şaşakaldım, durdum.

rüyalardaWhere stories live. Discover now