24

11.4K 1K 634
                                    


Parka girdiğimde hava kararmak üzereydi. Taehyung salıncakta oturmuş, endişeli bakışlarıyla mezarlık duvarınan bakıyordu.

Hiç bir şey söylemeden yan salıncağa oturmayı seçtim.

Beni fark ettiğinde hızla bana döndü. Ben ise mezarlık duvarına baktım.

Sonra derin bir nefes verdi. Hafifçe sallanmaya başladı.

"Bir hafta önce, arkadaşımın ölüm yıl dönümüydü." Duyduğum şeyle ona döndüm. "Arkadaşın mı?"

"Evet," dedi kızarın yüzüyle bana bakarken. Sinirle yüzünü sıvazladı

"Orda yatıyor." Elini mezarlık duvarına doğrulttu.

Kaşlarım çatıldı.

"Bana hiç arkadaşının edinmediğini söylemiştin." Kafasını salladı. "Çünkü beni hiç sevmezdi. Asla arkadaş olmadık. Ama ben onu çok severdim."

Şaşkınlıkla Taehyung'a baktım. "Sen o yüzden mi..." yutkundum. "Buraya gelirdin?"

Kafasını salladı.

Bir şey söyleyemeden duvara çevirdim gözlerimi.

"Adı Namjoon." Yutkundum. "Beni sevmediği halde hep onunla takılırdım, ve sürekli iki mahalle ötedeki büyük parkta engellere tırmanırdık." Onu pür dikkat dinlemeye devam ettim.

Burnunu çekti. "Bir gün, şakasına beni itti. Düşmedim." Yutkundu. "Sonra ben onu ittim gülerek. Ama o..." yüzünü sıktı elleriyle. Bütün vücudu kasılmıştı.

Bu manzarayı görmek yerine, onun acı çektiğini görmek yerine ölmeyi tercih ederdim.

"O düştü ve kafasını çarptı."

Ellerimi saçlarıma götürdüm. Canının nasıl yandığını hayal bile edemiyordum.

"O günden beri kimseye dokunamıyorum."

Mahçupça kafasını eğmişti. Donuk bakışlarımı duvara çevirdim. Şu an geçirdiğim şok yüzünden ağlayamıyordum bile.

"Taehyung." Dedim yutkunurken. Bana baktı. "Senin suçun değildi. Onu o kadar hızlı itmemişsindir."

"Nasıl düştüğünü bilmiyorum. Sanki, bir anda ellerini bırakmıştı." Kekeliyordu.

Bir kaç dakika ses gelmedi. Hala titriyordu. Ve biz sadece mezarlığa bakıyorduk.

5 gün boyunca gerçekten çok acı çekmişe benziyordu. Ona hala kızgındım, bana söylemesi gereken şeyleri söylememişti.

Ağlamak istedim.

Beş gün boyunca yaşadığım şeyleri düşündüm. Yine başa döndüğümü düşündükçe o kadar kötü hissetmiştim ki, bunu etrafıma da yansıtmıştım.

Aşık olmuştum, bu hissi bilerek yaşamak gerçekten de acı çektiriyordu insana. Dışardan baktığımda, aşkın o kadar abartılan bir şey olmadığını düşünürdüm. Ama bir daha kimseye aşık olmayacağını ve eğer onu elde edemezsen onsuz yaşamayacağını düşünmen seni öldürmeye yetiyordu.

Psikolojik hastalık gibiydi. İnsan kendi kendini bitiyordu.

"Sevgilim olur musun?"

Duyduğum sesle kendime geldim. Vücudumun ani bir hareketle yanmaya başlamasıyla gerçek anlamda bayılacağım hissettim.

Ne dediğini idrak etmeye çalıştım.

Başım dönerken kafamı çevirdim. Kaşlarım çatıktı, bu yüzden gerilmişti.

"Ne dedin sen?" Dediğim de kaşlarını kaldırdı. "Dur. Neden kızdın ki şimdi?"

"Kızmak mı?"

"Artık beni sevmiyor musun? Öyleyse anlarım." Sonra gözlerini kaçırdı. "Yalan söyledim, anlayamam. Bu kötü olur."

"Kötü mü olur?" Dikleştim. "Ne diyorsun Taehyung?"

Sinirle yüzünü sıvazladı. "Bu bu kadar olmamalıydı."

"SÖYLE LAN ÇILDIRTMA BENİ!" Korkuyla yerinde zıpladı. "Sadece seni seviyorum!"

Durdum.

Ne.
Dedi.
O?

Midemden bütün vücuduma doğru oluşan kelebeklenmeyle gülümsedim.

"Yemin et?"

"Sarılmak isteyip yapamayacak kadar hem de." Titrediğimi biliyordum. Heyecandan titiyordum.

"Taehyung." Dedim ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırırken. "Sanırım ağlayacağım."

"Üzüntüden mi?" Dedi korkuyla.

"APTAL!" Dedim sinirle. "HAYALLERİM GERÇEK OLDU!"

"Doğru. Doğru!" Güldü heyecanla. "Sevgilim olursun yani?"

Gülümsedim.

"Belki."

Sinirle bana baktı. "Belki mi?" Dudaklarımı büzdüm. "Bizim belki'miz ne anlama geliyor, biliyorsun Taehyung."

Gülümsedi.

"Belki."

youandme!Where stories live. Discover now