Aman bizim de adımız olmayıversin

3.1K 195 14
                                    

Kader nedir? Bir gün ıssız bir yolun kenarında yürür gibi yaşadığın hayata lanet ederken, bir anda yoldan bir karnaval konvoyunun geçmesi mesela. Seni de aralarına almaları. Tümüyle sessiz, ıssız, yalnız geçen günlerinin rengarenk gürültülü karmaşık bir hal alması.

İpek kendisini sonu gelmez bir gürültü içinde hissettiği şu anda aynen böyle düşünüyordu. Bir tarafında babası, karşısında Füsun, diğer yanında hiç susmadan konuşan annesiyle eski ve yeni hayatı birleşmiş, adeta kızı en temiz nasıl delirtiriz diye iddiaya tutuşmuşlardı.

"Çok beğendim çocuğu hemşire. Ama annesine de söyledim. Kızımız daha küçük, kariyerinin ve eğitiminin başında diye. Yalnız çocuğu çok beğendim." diyordu Füsun.

"Ay ben de ben de. Ne var hayatım? Yalan mı? Sen beğenmedin mi sanki? Dürüst, namuslu, akıllı fikirli. Zamanelere hiç benzemiyor. Kim derdi ki bizim dalgalar fatihi Teoman'ın boyu kadar oğlu olacak. Ay ne iş yapıyordu oğlan Füsun Hanımcım?" Annesi bir yandan kocasına laf yetiştirip, bir taraftan da Füsuşla yuvasını yapmaya devam ediyordu. Sakat yarım kızının böyle ayrıcalıklı bir talibi olması iyiden iyiye havaya sokmuştu kadını.

"Yazılım mühendisi. Büyük şirketlere yazılım falan yapıp satan kendine ait bir firması var. Ay bacak kadar velet. Demir'den de küçük. Sergide öyle çok fazla konuşamadık. Babası 'hazır Paristesin, benim kelebeğimin sergisini de gez' demiş, öyle gelmiş. Geldi kendini tanıttı, bir terbiyeli, mütevazi. Valla hayran kaldım. Ne güzel çocuk yetiştirmişler. Annesi de çok hanım. Teoman la ayrılmalarına rağmen hala görüşüyorlarmış. Hatta her yazı burada geçiriyorlarmış. Kadın İpek'e bayıldı, bayıldı. Sizi de gıyabınızda tebrik etti."

İpek kafasında Füsun'u zehirliyordu. Bardağına yüzüğünden iki damla Hürrem zehri katıp, usulca alnından öpüyor; "Füsuş seni en çok sustuğunda seviyorum." diyordu.

"O değil de nasıl ağzı açık kaldı çocuğun İpek'i görünce. Sanki hayal görüyormuş gibi kafasını salladı falan. Ay kıyamam belli ki çarpılmış."

Babası boğazını temizleyip, "Hanımlar İpek de ben de rahatsız oluyoruz bu sohbetten. Haberiniz olsun." demese, annesinin de susmaya niyeti yoktu.

Mete'nin hali aklına gelince ister istemez gülümsedi. Beğenilmek, her genç kız gibi hoşuna gidiyordu. Ama az ileride baş parmağının tırnağını sıkıntıyla kemiren adama gözü takılınca gülümsemesi silindi yine.

Mahir'le yaptıkları telefon görüşmesi öyle garipti ki. Adam kısa sorular sormuştu. "Nasılsın? Rahat mısın? Ne zaman geleceksin.?" Oysa gardını alıp konuşmaya hazırlanmıştı. Çok başka şeyler duymayı beklemişti.

"İyiyim. Rahatım keyfim yerinde. Haftasonuna kadar buradayım."

"Ben gelip alayım mı seni? Rahatsız olmazsan."

Ne cevap verecekti ki? İlk seçenek 'hayır' dı. Aylardır süren azabın devamı, uzayan bir ayrılık hali. İnsan kılcal damarlarıyla, sinir uçlarıyla, göz yaşlarıyla bağlı olduğu bir şeyden ne kadar ayrılırsa o kadar.

İpek de beklenen cevabı verdi. Gerçi sanki o susmuş, yüreği, beyni, ruhu geri kalan ne varsa susturup, konuşmuştu. "Gel" demişti.

O andan sonra zaman durmuştu işte. Mahir in artık iyiden iyiye uzamış saçları ve hafif kirli sakallarıyla çiftlik arazisinde yürüyüşü gözünün önünden gitmiyordu. Zeynep'i kucaklayıp öpmüş, Ömer'le tokalaşmış, Meltem gıcığının bile elini sıkmıştı. İpek'e ise sadece "Hazır mısın?" diye sormuştu. Sonra iki koca valizi hiç ağırlıkları yokmuş gibi arabanın bagajına atıp, ön kapıyı açmıştı.

Susturma Kalbini Artık ( TAMAMLANDI) Korunun Çocukları İlk Kitap Où les histoires vivent. Découvrez maintenant