Misafir

1.2K 115 172
                                    

Sabah gözlerimi yüzüme vuran gün ışığı ile açtığımda aklıma gelen ilk şey Blue olmuştu. Acaba aşağıya indiğimde Bleu'yu mu yoksa Grant'ı mı görecektim?

Üstüme salaş bir ceket aldıktan sonra aşağıya indim. Baktığım ilk yer koltuk olmuştu ve koltuk boştu. Yavaşça etrafıma bakındığımda ne ses ne bir hareket vardı.

Adımlarımı arka bahçeye çevirdiğimde beyaz kapının açık olduğunu gördüm. Hızlı adımlarla dışarıya çıktığımda Grant'ın çimlerin üstüne oturup, denizi izlediğini gördüm. Bu dudaklarımın yukarıya kıvrılmasını sağlarken üstünde sadece ince bir t-shirt olduğunu gördüm.

Odamdan bir ceket alıp tekrardan Grant'ın yanına gittim ve ceketi omuzlarına bıraktım. Herhalde geldiğimi fark etmemişti çünkü korku ile titredi.

"Üzgünüm seni korkutmak istemedim."

Gülümseyerek bana döndü ve önemli olmadığı hakkında bir şeyler mırıldandı. Ben de yanına oturduğumda ikimiz de denizi izliyorduk.

"Blue'nın ne zaman döneceğini biliyor musun?"

Kafasını olumsuzca iki yana sallayıp "Bilmiyorum" dedi. Anladığımı belli etmek için kafamı aşağı yukarı sallayıp elimi omuzuna attım.

"Dün hiçbir şey yemedin sesimi çıkartmadım ama bugün benim özel kahvaltımdan kurtulamayacaksın, sarışın."

Grant hafifçe kaşlarını çatıp bana döndü. Yüzünde bir gülümseme hakimdi.

"İyi de sen kahvaltı yapmıyorsun ki. Mısır gevreği yiyiyorsun."
"Bugün sana özel bir şeyler hazırlayacağım. Hadi!"

Grant'ın elini tutup eve doğru sürüklerken Grant gülerek bana ayak uydurmaya çalışıyordu. Mutfağa girdiğimde fark ettim Grant'ın elini tuttuğumu. Yavaşça onun büyük ama yumuşak olan ellerini bırakıp dolaba yöneldim ve bana lazım olan malzemeleri çıkarttım.

"Şimdi sen içeriye geçip otur. Ben hemen geleceğim."
"Yardım edebilirim?"
"Belki daha sonra. Ama bugün bendensin."

Grant ufak bir kahkaha atıp kafasını olumluca salladı. Düne göre bugün daha enerjik ve bana karşı biraz daha alışmış gibiydi. O içeriye geçtiğinde hızla kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Çocuk zaten hiçbir şey yememişti. Daha fazla bekletmek istemedim.

***

"Pankek?"
"Umarım seviyorsundur."
"Harika kokuyor ve harika gözüyor."

Yüzüme büyük bir gülümseme koyup karşısına oturdum. Açıkcası Grant, Blue'dan daha iyiydi. En azından karşılıklı konuşabiliyorduk ama Blue'da fazla sevimliydi.

Şuan kendi kendimle tartıştığım konuyu düşününce ağzımdan bir kahkaha döküldü. Grant anlamsızca kaşlarını çatınca derin bir nefes alıp elimdeki pankeki tabağıma bıraktım.

"Sadece bu çok tuhaf..." derken elimle ikimizi göstermiştim. O da tek kaşını kaldırıp gülümsedi.

"Tuhaf olan sen değilsin Tony. Benim."
"Hayır! Yani evet ama bu duruma çok kolay alışmam da tuhaf."
"Evet ona ben de şaşırdım. Sanki her gün bir kurtadamla konuşuyor gibi sakin karşıladın durumu."

Küçük bir kahkaha ile kafamı iki yana olumsuzca salladım. Ne diyeceğimi merakla bekleyen maviliklere bakıp dudağımı ıslattım.

"Seni insan olarak ilk gördüğümde cidden rüyada olduğumu düşündüm. Çok tuhaftı."
"Tony ben teşekkür eder..."
"Hayır etme. Hatta ben sana teşekkür ederim. En azından tek başıma değilim. Yanımda biri var. Yalnız olmak... Cidden kötü."

doɢ αɴd нυмαɴ » ѕтoɴyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin