15

2.5K 301 166
                                    

Jeongguk, Taehyung'un attığı konuma ulaştığında karşısında bir basketbol sahası vardı ve etrafına çok bakmasına falan gerek yoktu. Demir çitlerin gerisinde, sahanın içinde tam da görmek istediği kişi vardı ve onun başında bir şapka olması onu tanımayacağı anlamına gelmiyordu. Nasıl olmuştu bilmiyordu fakat Jeongguk, Taehyung'un oturuş şeklinden bile onu tanıyabileceğini fark etti. Onu ezberlemişti ve bunu farkında olmadan yapmıştı.

Tüm zaman boyunca.

En başından beri.

Bu hep böyle miydi?

Kafasından geçen sorularla elinde olmadan güldü ve adımlarını sahanın kapısına doğru ilerletti. Çok fenaydı. İçinde gittikçe büyüyen bu hisler ve Taehyung'un ondan ölümüne nefret ediyormuş tavırları kafa kafaya geliyor, Jeongguk'u yoruyordu. Arkadaşlarına gösterdiğinden daha fazla seviyordu Taehyung'u, bu yalan değildi ve yine arkadaşlarına gösterdiğinden daha fazla takıyordu bunu.

Tamam. Gerçekten, tamam. Taehyung ile ilgili bir kalp kırıklığı yaşadığında içinden böyle geçiriyor ve 'ne bekliyordum ki?' diyordu. Bir beklentisi yoktu. Taehyung'un büyülü bir şekilde ona aşık olmasını bekleyemezdi, ona inanmasını da ama yine de deneyebilirdi değil mi? Çünkü Jeongguk'un da bir gece öncesine kadar yumrukladığı herife duyduğu hislerin bir yanıltmaca olduğunu ve aslında onun kalbini kötü anlamda çarptırmadığını kabullenmesi de kolay olmamıştı.

"Selam yakışıklı," Kendini Taehyung'un yanına bedeni bir çuvalmış gibi bıraktı. "Bu saatte burada ne yapıyorsun?"

"Görmek istediğini söyledin Jeongguk, konuşmakla ilgili bir şey söylemedin ve ben de kabul etmedim." Taehyung, başını hiç Jeongguk'a çevirmemişti. Bacaklarını kendisine çekerek kollarını etrafına sardı ve alnını bacaklarına yasladı.

"Ben yalancının tekiyim, bilirsin." dedi neşeli tutmaya çalıştığı sesiyle. "İstediğimi elde edene kadar fikirlerim çok çabuk değişir."

Taehyung ona cevap vermedi. Jeongguk ise kaşlarını çatarak Taehyung'un neredeyse hiç görünmeyen yüzüne bakmaya çalıştı. Şapkası yüzünün bir kısmını kaplıyor, geri kalanını ise uzun saçları üstleniyordu. Jeongguk'un görebildiği şeyler dudakları ve çenesiydi.

"Pekala." Jeongguk iç çekti. "Sorun ne?" Taehyung yine sessiz kalmayı tercih ettiğinde Jeongguk "Bak, zor kullanmak istemiyorum, sonra bana patlıyorsun ve ben şu beraber olduğumuz anı bozmak falan istemiyorum. Bu yüzden, söyle, sorun ne?" diye sordu.

"Jeongguk, sorunumu paylaşacağım biri değilsin."

"Ha yani bir sorunun var, anladım." Jeongguk bozulmamış gibi söyledi. "Bir başkasından da öğrenebilirim,"

"Bir başkasından öğrenemezsin."

"Sinirli bir Namjoon'un ağzında bakla ıslanmaz diye düşünüyorum,"

"Jeon," Taehyung'un sesi sinirli gibi değildi. Daha çok bunalmış gibiydi. "Neden bir şeyleri zorla elde etmeye çalışıyorsun ki? Neden sadece oluruna bırakmıyorsun? Bir şeye sahip olacaksan neden bunun sana gelmesini falan beklemiyorsun?"

"Çünkü bu şekilde ilerlemiyor işler," Jeongguk'un ses tonu düştü. "Hiçbir zaman böyle olmadı. İstediğim şeyler bana gelmez Taehyung, benim çabalamam gerekiyor."

"Çabanın sonucunu alabileceğini düşünüyor musun? Sence ben 'tamam' mıyım?" Taehyung güldü. "Ben... Jeongguk, ben sana göre değilim. İnan bana. Bak hislerin gerçekse ve kalbinin kırılmasını istemiyorsan-"

"Taehyung, ben senin sorununu dinlemeye geldim. Senin 'oğlum ben seni üzerim' laflarını dinlemeye değil." Jeongguk, hemen sözünü kesmişti çünkü devamını dinlemek hiç de onu mutlu edecek gibi görünmüyordu.

i'm a bad liar (believe me, this one time)Where stories live. Discover now