25

2.4K 266 111
                                    

"Okula giriyorum şimdi," dedi karşı hattaki arkadaşına doğru.

"Bizi niye beklemedin amına koyayım? Niye bu kadar erken gidiyorsan sanki- hızlı olsana Hoseok," Jimin'in sesi biraz sinirli gibi çıktığında Jeongguk gülümsedi. Henüz okula girmemişti fakat yanından geçtiği ve aynı okulun formasını giyen insanların göz hapsine çoktan alınmıştı. İki haftalık uzaklaştırması bittiğinde bir nebze olsun insanlar unutur ya da ne bilsin, en azından açıkça da incelemezlerdi onu diye düşünüyordu. Yanılmıştı.

"Artık aynı sınıfta değiliz," Müdür onu arkadaşlarından ayırmış ve başka sınıfa almıştı. Buna gerek yoktu ama şerefsiz herif fırsatını bulduğu an değerlendirmişti işte. "Eninde sonunda yalnız kalacağım ve benim yalnız kalmakla bir derdim yok, biliyorsun."

Okula girdi konuşmaya devam ederken. Şimdiden birbirlerini dürtüp de kendisine dönen yüzleri görüyordu. Gözlerini devirdi.

"Biliyorum bilmesine de çakalların arasında direkt tek dalman da doğru değil,"

"Her neyse, geldiğinizde görüşürüz." dedi ve Jimin'in de 'tamam'ını alınca aramayı sonlandırıp telefonunu cebine attı. Başı ve omuzları dik bir şekilde yürüyordu. Hiçbir suçu, hiçbir hatası yoktu. Anneleri bu konuda iyice tembihlemişlerdi onu, sakın geri adım atma demişlerdi. Miyeon annesi bir ara okul değiştirmek isteyip istemediğini sorduğunda onu net bir şekilde reddetmişti. Annesinin o okulda mutlu olmadığı için böyle bir şey teklif ettiğini bilse de başkaları onun kaçtığını düşünecekti ve Jeongguk öyle biri değildi.

Okul binasının içine girdiği zaman koridor boyunca kimseyi göremeyince biraz şaşırdı. Erken gelmişti fakat aslında bu erken değildi, arkadaşlarıyla birlikte hep geç gittikleri için erken diyordu. Üzerinde çok durmayıp sınıfının olduğu kata gitmek için merdivenlere yöneldiğinde ise bir alt kattan kopan gürültüyü duyup irkildi. Çok fazla ses vardı. Şimdi koridorda kimseyi görememe nedenini anlamıştı. Muhtemelen aşağıda bir kavga falan vardı ve meraklılar kavgayı izlemeye gitmişlerdi.

Jeongguk umursamamıştı ilk başta. Hatta sınıfının olduğu kata gitmek için üç merdiveni arkasında bırakmıştı ama o gürültünün arasında Taehyung'un sesini duydu. Böyle konuşamazsın, orospu çocuğu diyordu. Sanki boğazı yırtılmıştı, öyle yüksek sesle bağırmıştı. Bu yüzden adımları gerisin geriye döndü ve aşağı kata inen merdivenlere yöneldi. Spor salonunun olduğu kattı.

Merdivenden tamamen inmemişti, biraz yüksekten bakıyordı ve görüş alanına ilk önce kalabalık, sonrasında o kalabalığın içindeki Taehyung ile tanımadığı sarı saçlı biri girdi. Taehyung'un sırtı kendisine dönük olduğu için yüzünü göremiyordu ama sarı saçlı çocuğun yüzü dağılmıştı.

"İki hafta önce kendi ağzınla söyledin onun götten aldığını, şimdi ne bok yemeye onu savunuyorsun?"

Taehyung cevap vermek yerine çocuğun suratına bir yumruk daha geçirdiğinde Jeongguk kollarını göğsünde kavuşturup güldü. Çok komik bir manzara vardı karşısında. Çocuğun sorusu çok haklı bir soruydu. Şimdi ne bok yiyordu ki?

Biri "Jeongguk burada," dedi ve Taehyung saniyesinde çocuğun yakasını bırakıp başını çevirerek Jeongguk'u aradı. Jeongguk onunla göz göze gelmek istemediğindem arkasını dönüp merdivenleri çıkmaya başladı.

Taehyung'a anlam vermek güçtü. Bir günü bir gününü tutmuyordu ve Jeongguk bu dengesizlikten hoşlanmazdı. Ya nefret et ve uzak dur ya da sev ve bırakma. Taehyung bunu yapamıyordu. İki kez öpüşmüşlerdi ve ikisini de, evet, Jeongguk başlatmıştı ama Taehyung kendisini itmemişti. Verebileceği en iyi karşılığı vermişti ve bu Jeongguk'u biraz da olsa umutlandırmıştı. Sonuçta sevmediği birini hiçbir şekilde öpmek istemezdi insan, uzatmazdı ve ikincisinde de hevesli olmazdı.

i'm a bad liar (believe me, this one time)Where stories live. Discover now