1

11.3K 287 3
                                    

Hikayemi anlatmaya; mutlu bir güne gözlerimi araladım, güneş gözlerimi delip geçerken gülümsedim gibi cümlelerle başlamamı bekliyor olabilirsiniz. Sizi hayal kırıklığına uğratmak istemem ama böyle bir şey hiç olmadı. Size anlatabileceğim mutlu bir "güne merhaba" anım yok maalesef.

Yıllarca penceresi bile olmayan bir odada yaşadığım için, o güneş hiç gözlerimi delip geçemedi. Uyandığımda hiç gülümsemedim çünkü her gece ertesi günü görememe umuduyla yumdum gözlerimi. Annem veya babam beni uyandırmak için odama gelip sarılmadı veya güzel sözler söylemedi. Aksine hep nefretle baktılar gözlerime, onlar da benim kadar -bir gün daha yaşadığım için- mutsuzlardı aslında. Sadece hiçbirimiz bunu dile getirmedik. Halbuki aynı şeyi istediğimizi bilselerdi, belki küçük bir ihtimal de olsa gülümserlerdi bana.

İçimdeki karanlığa rağmen beyaz tavanlar bana yol arkadaşlığı yaptı yıllarca. Evler değişti, tavanlar değişti ama o beyaz düz şeyin bana yaşattığı duygu hep aynı kaldı. Her sabah uyandım ve o tavanı izledim. Konuştuk bazen, yine sessizceydi ama iyi geldi. Beyazdı evet ve o beyazlığı bana hiçliğimi hatırlatıyordu.

Annemin yıllarca "sen kocaman bir hiçsin Hayal," dediğini yüzüme tekrar tekrar her sabah vuruyordu tavan arkadaşım. Ah, üzülmeyin. Sizin gibi boş hayallerin arkasına sığınıp yaşamaya çalışmaktansa gerçeklerle yüzleşerek yaşamak çok daha kolay oluyor emin olabilirsiniz.

"Şu tavanda ne buluyorsun Allah aşkına Hayal ya!"

Ev arkadaşımın gürültülü bir şekilde odama girmesiyle birlikte gözlerimi tavandan ayırmadan derin bir nefesi ciğerlerime doldurdum ve dudaklarımı birbirine bastırdım. Odanın kapısından beni izlediğini biliyordum. Birazdan yanıma yatacaktı ve tavanı izlemeye başlayacaktı. Bu artık sabah rutinlerimizden bir tanesi haline gelmişti. Ona bu tavanda ne bulduğumu elbette anlatmıştım ama onun ruhu o kadar güzelliklerle doluydu ki, anlamamıştı.

Yatağın sallandığını fark ettiğimde, tuttuğum nefesimi bıraktım ve ciğerlerime boktan havanın tekrar dolmasına müsaade ettim. Bu sırada Renk çoktan yanıma uzanmıştı. Benimle temas kurmamaya özellikle dikkat etmesinden ötürü mutluydum. Birçok konuda sınırlarımı zorlamaya meraklı olsa da en azından bu konuda hassas davranabiliyordu.

Bir dakika kadar beraber sessizce tavanı izledik. Bir yandan daha ne kadar sessiz kalmaya devam edebileceğini düşünüyordum, fakat bir yandan da sessizliğin tadını çıkarıyordum. Biliyordum ki eninde sonunda konuşacaktı. En sevdiği şey, neden baktığımı anlamadığı tavanda değişik şekiller olduğunu hayal etmekti.

Parmağını havaya kaldırıp tavanda bir noktayı gösterdiğinde, o muhteşem sessizliğin sonuna geldiğimizi anlamıştım ki Renk konuşmaya başladı. "Şurada tatlı bir iguana mı var sence?"

Yüzümü buruşturmama engel olamadım ve gözlerimi tavandan ayırmadan "ne saçmalıyorsun ya," diye söylendim. Ben söylenmeye başlayınca o da gülmeye başladı. Ne yani, beni rahatsız etmekten keyif alıyor olamazdı, değil mi?

"Bir kere de gül be kadın!"

İsyanı sonucunda beni hipnoz eden tavandan gözlerimi ayırıp yatakta yan döndüm ve göz göze geldik. Bunu neden yaptığını biliyordum. Aslına bakarsanız, yıllardır benim için yaptığı bütün fedakarlıkların farkındaydım. Fakat, bunları ondan ben istememiştim ve karşılığında ona verebileceğim tek şey sevgimdi. Onu da göstermeyi beceremiyordum işte. O gülümsemem için karşımda kırk takla atarken benim tek yapabildiğim şey söylenmekti. O ağlarken ona sarılamıyordum bile ben.

Öylece bir süre birbirimize baktık. Aramızdaki sözsüz konuşmayı bölen her zamanki gibi o oldu. "Bugün annemle yemek yiyeceğiz biliyorsun değil mi? Lütfen bana unuttuğunu söyleme Hayal!"

Renkli Hayaller Balonu 🎈Where stories live. Discover now