3

11.2K 283 6
                                    

Okyanusun ortasında, minicik bir teknenin içinde tek başımaydım. Hava karanlıktı. Hava hiç aydınlanmıyordu. O kadar terk edilmiştim ki aylardır, yıllardır tek bir gemi bile geçmemişti yakınlarımdan. Bir kişi bile demir atmamıştı kıyılarıma. Ne suyum kalmıştı içebileceğim, ne bir yemeğim vardı karnımı doyurabileceğim. Öfkem ile yıkanıp, pişmanlıklarımla besleniyordum. Sadece ben vardım. Ben ve küçük teknem. Teknem, okyanusla aramdaki tek çizgiydi. Beni hayatta tutan ve ölmeme asla müsaade etmeyen...

Bu şekilde hayatta kalınır mı demeyin. Ölmeyince ölmüyorsunuz işte. Nefes alıyorsunuz ama gerçekten yaşıyor musunuz diye sorabilecek bir kişi bile yok.

Sahiden, yaşamak için nefes almak yeterli mi? Yoksa sadece bir bedenden mi ibaretsiniz nefes aldığınızda? Damarlarınızda dolaşan kanı siz mi seçtiniz? Yoksa başkalarının seçimlerinden mi ibaretsiniz? Yaşadığınız veya sadece nefes aldığınız hayat size mi ait?


"Hayal."

"Hayal, burada mısın?"

Bakışlarım, önümde durmuş meraklı gözlerle beni izleyen kişi ile buluştuğunda, gerçek dünyaya dönmenin bende bu kadar ciddi bir yıkım oluşturacağını bilemezdim. Rüzgar başını hafifçe sağa doğru yatırıp gözlerini kısarak bana bakıyordu. Hemen ardından elini kaldırdığında, artık bir tepki vermem gerektiğini farkındaydım. "Buradayım, ne oldu," diye sordum ses tonumu elimden geldiğince sakin tutmaya çalışarak.

Hayata döndüğüme emin olduğunda dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrıldı ve bana güzel bir manzara sunduğudan, o manzaranın kalbimi nasıl acıttığından habersiz bir şekilde "dışarı çıkacağız, Renk gelip gelmeyeceğini sormamı istedi," dedi.

Bu aralar ellerimi çok fazla inceliyordum, parmaklarımda yolabileceğim başka bir et parçası kalmamıştı ama yine de yılmadım ve başımı önüme eğip onlarla ilgilenmeye başladım. Cevabımın olumsuz olacağını bu hareketimden anlamış olacak ki "Renk gelmezsen çok üzülecek," diye devam etti konuşmaya.

Gözlerine bakmak istemiyordum ama ben gözlerimi kaçırmaya devam ettikçe işler herkes için daha karmaşık ve sorgulanmaya müsait bir hal alacaktı bunun da farkındaydım. Kalbime söz geçiremeyeceğimi bile bile yine de nefesimi kontrol altına alıp başımı kaldırdım ve göz göze geldik. Hala gülümsüyor olduğuna inanamıyordum. Sanki, o gülümsemenin ona ne kadar yakıştığını biliyordu ve bunu kullanıyordu.

Kollarımı birbirine kavuşturdum ve düşünüyormuş gibi yaptım. Aslında cevabım netti ama yine de garip davranışlarımın bir şekilde üstünü örtmem gerekiyordu. "Nereye gideceksiniz?"

Onu uğraştıracağımı anlayınca izin istemeden yanıma oturdu ve birbirimize doğru döndük. Az önceki gibi başını hafifçe eğdi ve gözlerini kıstı. "Neden, gideceğimiz yere göre mi sevgilimi üzüp üzmeyeceğine karar vereceksin?"

Evet, kesinlikle onun için sevgilisinin huysuz en yakın arkadaşıydım ve benimle daha fazla yapmacık bir ilişki kurmaya çalışmacaktı. Gerçek yüzünü göstermekten çekinmemesinin sebebi Renk'i sahiplenişiydi belki ve bu bir yerlerde hoşuma gidebilirdi fakat, orası kesinlikle burası değildi ve o kişi de Rüzgar değildi.

Dişlerimi göstermekten çekinmemeye karar vermem bir saniyemi aldı. "Renk'i üzmek şu hayatta isteyeceğim en son şey bile değil. Bunu değerlendirmek de senin işin değil," dedim tıslayarak.

Dudaklarından küçük bir inilti koptuğunda bir elini üzerlerine bastırdı ve öbür elini havaya kaldırarak "tamam patron, sakin ol. Sadece şaka yapıyordum," dedi gülerek.

Renkli Hayaller Balonu 🎈Where stories live. Discover now