5

11.1K 284 5
                                    

Merhaba! Yorumlarınız benim için çok önemli. Lütfen benimle fikirlerinizi paylaşın (:

Rüzgar'a sövmek serbest efenim :P

İyi okumalar! (:


"Hayır."

Renk dudaklarını büzdü ve şansını son bir kez daha denedi. "Lütfen Hayal. Sadece bir yemek, ne kaybedersin ki?"

Gözlerimi devirmemek için yoğun bir savaş veriyor olsam da başarılı olamamıştım. "Renk, hayır diyorum sana. Deniz ile yemeğe gitmeyeceğim."

Ses tonumun gereğinden fazla sert çıkmış olması Renk'in dudaklarını mühürlemesine yardımcı olmuştu fakat, bu kıza ne zaman çıkışsam içimde bir yerlerde minik camlar kalbime doğru yürüyüşe çıkıyordu. Kollarını birbirine kavuşturdu ve büzdüğü dudaklarıyla salonumuzdaki tekli koltukta geriye doğru yaslandı.

"Israr etmediğin için teşekkür ederim," dedim imalı bir şekilde.

Başını televizyona doğru çevirdiğinde, az sonra ona tamam diyeceğimin ve o yemeğe gideceğimin farkındaydım. Biraz daha süreyi uzatmak belki de bitmek bilmeyen inadının bir şekilde son bulmasına neden olurdu. Aslında hayır, onun inadına hiçbir şey engel olamazdı. Bir şekilde istediklerini bana yaptırmayı başarıyordu. Şimdi de bir sevgilim olmasına takmıştı kafayı. Ben daha kimseye dokunamıyordum bile, nasıl bir ilişki yaşayabilirdim ki?

Tek bir kişi hariç. Ah, hayır onu düşünmemeliydim. Nasıl düşünmeyebilirdim ki? Üç gündür aynı evin içerisinde nefes alıyorduk ve köşe kapmaca oynamak benim için yeterince zor oluyordu. O geceden beri sanki inadına gitmiyordu bu evden. Bu şekilde kazanacağı savaştan zevk alacak mıydı gerçekten? Bu tamamıyla hileydi.

Ayaklandım ve salonun kapısından çıkarken "içecek bir şeyler alacağım, ister misin," diye sordum en sevimli ses tonumla. Cevap vermedi. Bu kızın inadı beni bir gün çıldırtacaktı ama ne zaman bilemiyordum. Sakin ol Hayal, sakiiiin.

Kollarımı birbirine kavuşturmuş, kalçamı tezgâha dayamış bir şekilde buzdolabını izlerken ensemde bir ürperti hissedince olduğum yerde sıçradım. "Öyle bakınca doyabiliyor musun?"

Konuşmasına gerek yoktu. Evet, belki arkamda gözlerim yoktu ama hislerim vardı. Görmesem bile, konuşmasa bile kim olduğunu anlayabilirdim. Yıllarca kimsenin dokunmasına izin vermediğim, kendimin bile zar zor temas edebildiği tenime dokunabilen bir insanı tanımam için bunlara hiç gerek yoktu. Sıcak - soğuk oynamak gibi bir şeydi bu, yaklaştığı zaman beynimin içinde "sıcak" alarmı çalmaya başlıyordu. Kalbimdeki minik mıknatıs onu çekmeye başlıyordu ve ben... ben ne yapacağımı bile bilemiyordum.

Öfkem bir yerlerde hala onu fark etmem için beklese de sevgim, hayranlığım veya adı her neyse o hepsinden baskın geliyordu. Halbuki, yıllardır öfkeden büyük bir duygu olmadığını düşünürdüm. Yakıp kül edebilecek kadar büyük bir kinin yanında herhangi bir duygunun barınabilmesinin imkanı yoktu.

Fakat...varmış.

"Bu seni ilgilendiriyor mu?"

Hala buzdolabını izlemeye devam ediyor olsam da verdiğim cevabın onu etkilemediğine, az sonra bana laf sokacağına ve en sonunda dayanamayıp ona döndüğümde tekrardan o alaycı gülüşüne hayran olacağıma emindim.

"Bir anlaşma yapmamız gerekiyor," dedi gülerek ve tek kaşımı havaya kaldırıp ona doğru döndüm. "Bu buzdolabı izleme saatlerini ayarlamak lazım. Saatlerimiz karışmasın." Kahkaha mı atmıştı? Kahretsin, o kadar çok yakışıyordu ki ona gülmek...

Renkli Hayaller Balonu 🎈Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon