Bölüm 8

411 7 3
                                    

"Men fight wars, women win them"

("Erkekler savaşır, kadınlar kazanır")

💫💫💫

Asu Zeynep Tekin, saatlerce çalışmanın ve kâbuslarla dolu kalitesiz uykularının sebep olduğu tüm yorgunluğa rağmen uzun zaman sonra ilk defa bu kadar keyifli ve canlı hissediyordu.

Hasat zamanı gelip çatmıştı, sonunda içi biraz olsun soğutacak ve göğsündeki ağırlık az da olsa eksilecekti. Yapacağı hiçbir şey acı içinde geçirdiği bunca yılın karşılığı olamazdı ama bu bir başlangıçtı.

Yaman'ın canı bugün yanmayacaktı belki ama onu öfkelendirecek, kışkırtacaktı ve o da er ya da geç bir hata yapacaktı.

Vereceği hasar, Yaman'a karşı sadistik eğilimlere sahip ruhunu o kadar neşelendiriyordu ki gözleri neşeyle parlıyor, yüzü büyük bir tebessümle ışıldıyordu. Gülümsemesi öyle büyüktü ki dudaklarının kıyılarındaki çizgiler apaçık ortada, silik gamzeleri hiç olmadığı kadar belirgindi. Bu mutluluğunun sıradan bir akşam yemeği için fazla olduğunu bilmesine rağmen kendini durduramıyor, sevinçten çığlıklar atmak istiyordu.

Hazırlığını yap, Yaman. Bu sana atacağım ilk kazık olacak.

Büyük bir nefesin ardından kendini son bir kez daha kontrol etti ve üzerindeki The Row marka siyah, boğazındaki solmaya yüz tutmuş izleri kapatan sıfır kol boğazlı bluzla yine aynı renkteki yüksel bel, deri Khaite eteğini düzeltti. Solgun teni pahalı makyaj malzemeleriyle olabildiğince canlı gözükürken uzun ve parlak saçları boynunun iki yanından bir şelale misali akıyordu. Taba rengi, kısa topuklu Loro Piana botlarını da hızlıca ayağına geçirip biçimsiz kaşlarını son bir kez taradıktan sonra banyosundan çıktı ve odasına girdi.

İhsan Karasu'nun evlerinde soyut olmasa da somut olarak ona ait bir yer her zaman bulunurdu, özellikle de çocukluğunun büyük bir kısmının geçtiği bu evde.

Lise bitene kadar her tatilinde dedesinin Güney Fransa'daki bu bağ evine gelmiş, neredeyse tüm zamanını kuzenleriyle birlikte özel öğretmenlerden dersler alarak geçirmişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Lise bitene kadar her tatilinde dedesinin Güney Fransa'daki bu bağ evine gelmiş, neredeyse tüm zamanını kuzenleriyle birlikte özel öğretmenlerden dersler alarak geçirmişti. Bu yüzden oda, hırçın çocukluğu ve başına buyruk ergenliğine ait eşyalarla ve anılarla doluydu. Her ne kadar yalnızlığını hatırlatmaktan başka bir işe yaramasa da Zeynep tek köşesine dokunmadığı ve dokunmayı da düşünmediği bu odayı seviyordu.

Döşendiği tatlı bebek mavisi rengine rağmen ona oldukça kasvetli gelen duvarlara kısa bir bakış atan genç kadın, zihnine dolan anılarını zorlukla savuşturdu ancak yüzündeki gülümseme de o çirkin hatıralarla birlikte gitmişti. Geç kaldığını fark edene kadar odanın ortasında öylece dikildi ve şöminesinden yayılan alevleri izledi ancak kısa bir sürede hızla toparlanıp kapıya yönelmiş, yıllar önce yapıştırdığı La Belle et La Bête afişini görmezden gelip odadan çıkmıştı.

Süratli adımlarıyla giriş kata vardığında işe geçen sene başlayan ufak tefek kız onu gördü ve bakışlarını kaçırarak konuştu. "Le dîner sera servi dans le jardin, mademoiselle (Fr. Yemek bahçede servis edilecek)"

Tahripkâr +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin