6.bölüm

84 31 28
                                    

Üzülmen, korkman bana gaz veriyor...

     Gidiyordu işte bilmediği bir yere, ne de olsa yeniydi buralarda hiç bir yeri bilmiyordu. Arabayı sürmeye devam etti gideceği yere vardığını düşüneceği zamana kadar. Şarkıya eşlik ediyordu, ezberlemişti artık. Ön cam açıktı ama diğerlerini açmamıştı ceryan yapmasın diye. Bir yere vardığını düşünene kadar gitti, durduğunda ise inanıyordu oranın burası olduğuna, başını kaldırıp baktı, bir kalabalık gördü, ama o kalabalığın ötesinde koskoca orman tüm yeşilliğiyle göz kamaştırıyordu. Bilmeliydi ormana geleceğini, bilmeliydi kalbinin onu ormana yönlendireceğini. Aklı ona eve gitmesini söylüyordu ama artık aklını dinlemek istemiyordu. Ormanın içine girmeden önce arabaya baktı, anahtarla kilitledi ve bir daha arkasına bakmayacak şekilde ormana yürüdü. Yaz vakti olduğu için üstünde incecik bir elbise ayağında sandaletleriyle dalların kollarını, bacaklarını ve ayaklarını kesmesine göz yumdu. Biraz daha ilerledi, artık nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu, belki de şimdiden kaybolmuştu, ama istediği de bu değil miydi?

     Etrafına bakındı, onun haricinde tek bir insan bile yoktu. Korkuyor muydu? Biraz, ama erkenden geri dönecek miydi? Asla. Burada belki de içindeki bir şeyler ölene kadar kalmak niyetindeydi. Belki o şey asla ölmezdi? Biraz daha ilerledi korku içinde. Ormanın derinliklerine indi, ama etrafı açık yeşil yapraklar, çimen ve renkli çiçeklerle çevrili değildi, tamamen ölü gibiydi bu orman. Olabilecek en koyu yeşillikte olan bir avuç yaprak ağaçlara tutunmaya çalışıyor, hepsinin toplamının oluşturduğu büyük gölgeler ise farklı şekiller alıp ortamı daha ürkünç hale getiriyordu. Yeniden etrafına bakındı Asya, durdu ve en takın ağacın altına oturdu, gözlerini kapattı, zamanı keşke sürdürebilseydi.

     Gözlerini açtı yeniden, hayır uyumamıştı sadece kapatmıştı, düşünmüştü Asya; acaba Ada ve Can ne yapıyordu? Yeniden ayağa kalktı, ama duyduğu o yırtılma sesiyle içi acıdı, en sevdiği elbisesini bir dal yırtmıştı. Siyah elbisede gördüğü yırtık o kadar büyüktü ki arkası yere sarkıyordu. Küfür etti ve arabayı bulmak için ne taraftan geldiğini düşündü. Aklında kalan tek yolu takip etti. Ama bir sorun vardı, gerçekten kaybolmuştu. Telefonunu eline almak için cebine soktu elini, ama bir şey bulamayınca hatırladı, telefonunu arabada bırakmıştı. Korkuyla gözlerini kocaman araladı ve etrafına bakındı, kan beynine fışkırırken bir ses duydu, duymak istemeyeceği türden bir ses, bir kurt uluması. Hızlandı, nereye gideceğini bilmiyordu, sadece yürüyordu çünkü korkusu iyice büyümüştü. Belki de olduğu yerde kalmalıydı ama o paniklemiş ve telaş yapmıştı bu yüzden ne yapması gerektiğini kestiremiyordu. Yürümeye devam etti, hızlandı. Bir uluma sesi daha işittiğinde korkudan titrerken ağlamaya başladı. Hava iyice kararıyordu, haliyle hava da soğuyordu ve Asya'nın üstünde sadece incecik elbise vardı. Başka bir yerde olsa üşümezdi belki ama ormanın serin havası onu donduruyordu. Sessizce dua etti hızla yürümeye devam ederken.

Durdu, çünkü bir duman gördü ama tam olarak nerden geldiğini anlayamadı. En yakında tırmanabileceğini düşündüğü bir ağacı kestirdi gözüne. Yanına gitti ve ağaçtan tutunup kendini yukarı kaldırabileceği bir dal aradı, buldu da ama kendini kaldırınca elbisesinin sarkan kısmı bir dala takıldı ve tamamen ayrıldı elbiseden. Yeniden küfür etti, artık alışverişe çıkması gerekecekti, tabi bu ormandan çıkabilseydi. Ağaca kendini bile şaşırtacak bir hızla çıktı, çıkabileceği en yüksek yerde durdu ve etrafına bakındı, yine gördü o dumanı ama bu bir bacanın dumanı falan değildi, orman yanıyordu! Ağaçta bir süre daha büyüyen yangını izledi, başını hafif bir çevirmesiyle arabasını gördü, sevinç ve korku karışık hızla indi ağaçtan. Arabasını gördüğü yöne doğru koşmaya başladı. Koşuyordu, koşuyordu, ama bir şey içine büyük bir korku düşürdü, ayağının takılıp düştüğü gibi. Dizlerindeki yaranın acısını hissedemezken başını kaldırdı ve karşısına baktı, alevler yükselirken önünü kapatmak üzereydi, ayağa kalkıp daha hızlı koşmaya başladı. İşte çok yaklaşmıştı varmak üzereydi, ama sanki hayat varmasını istemiyormuşçasına önüne kocaman yanan bir ağaç devirdi. "Lanet olsun!" deyip hızını kesmeden koşmaya devam etti, ağaca yaklaştıkça ayaklarını daha da zorladı, bacakları uyuşmuştu ama hissetmiyordu, tek isteği hayatta kalmaktı. Ağacın yanına vardığında kalbi çıkacakmışçasına atıyordu, hiç hızını kesmeden üstünden atladı, karşıya geçtiğinde hiç durmadan koşmaya devam etti, araba tam karşısındaydı, biraz daha hızlanıp arabaya vardığında anahtarı kontakta unutmuş olduğunu fark etti, neyseki kilitlenmemişti araba. Heme içine girip telefonunu buldu ve itfaiyeyi aradı, konumu belli edip arabayı çalıştırdı. Hızla oradan uzaklaşmak amacıyla gaza bastı.

     Bir müddet ilerledikten sonra güvenli bir yerde arabayı sağa çekti ve durdu. Kendine bir baktı aynadan, yüzünde siyahlıklar vardı ve kolları dallardan çizik çizik olmuştu. Kaputtan bir paket ıslak mendil çıkardı, paketin içinden bir tane çekti ve yüzünü silmeye çalıştı, telefonu çaldı, duymazdan gelip yüzünü silmeye devam etti, susunca tekrar çaldı ve her susmasında tekrar tekrar çaldı. Yüzündeki siyahlıklar geçmiyordu sinirlenmişti, elindeki mendili öfkeyle yere attı ve telefonu eline alıp kimin aradığına baktı, abisi arıyordu. Telefonu tamamen kapatıp arabadan indi. Geldiği yöne baktı, yangın gittikçe yükseliyordu ve daha fazla yeri yakmaya devam ediyordu. Oraya gitmesindeki amaç içinde olan bir şeyi ardında bırakıp o ormandan çıkmaktı, ama yapamamıştı, hatta o yangından her şeyiyle çıkmıştı, tüm hisleri, düşünceleri, korkuları... Hiçbir şey eksilmemişti, onu üzen şeyde buydu...

You're So GorgeousWhere stories live. Discover now