2.bölüm: engeller zihnimizde

6K 832 466
                                    



1.kısım: larva

2.bölüm: engeller zihnimizde

korkularımız, sınırlarımız yani engellerimiz olmadan doğarız. ten rengimizin, cinsiyetimizin, sosyal statümüzün ne de eksik bir bacağımız önemi vardır. hepimiz engellersiz doğarız. tamamen sınırsızızdır.

ancak günler, aylar, yıllar birbirinin üzerine eklendikçe bizi gerçek benliğimizden alıkoyan o duvarın tuğlaları da birbirinin üzerine eklenir. o korkuları, sınırları ruhumuz, bilincimiz bir sünger gibi emer. ilk önce annemizin sonra babamızın ve en  sonunda da içinde yaşadığımız toplumun korkularını ve sınırlarını benimseriz.

hiçbirimiz bundan kaçamayız. hepsi yavaş yavaş, usulca işler özümüze. ruhumuza karışır, düşüncelerimizi besler, içimizde kocaman bir oyuk oyar sivri dişleriyle. sonra çabalar dururuz o boşlukları, oyukları kapatmak için.

peki bizi biz olmaktan, gerçek benliğimize ulaşmaktan alıkoyan o engeller gerçek midir?

hayır...

hayır, hiçbiri gerçek değildir. hepsi birer sanrıdır. hepsi kafamızın içindedir. bizi zihnimizde tutsak ederler. bazılarını biz yaratırız, bazılarını bizim için yaratırlar. biz de onları büyütür, besler, olabilecekleri en görkemli hale getiririz.

onlarla büyür, onlarla yaşar, onlarla ölürüz. hepsini özümüzde süslü kutuların içinde saklar çocuklarımıza, torunlarımıza, torunlarımızın torunlarına miras bırakırız.

engeller farklı farklı zihinlerde büyür, geçmişten gelenlerle şekillenir ve asırlardır bulaşıcı bir hastalık gibi toplumda büyük bir hızla, arası kesilmeksizin yayılır ve sanılandan daha fazlasını öldürüp, daha fazlasını atıl bırakır.


jungkook ağrılıktan fazla bir getirisi olmayan gözleri ile doğduğu gün o sınırları sırtlanmıştı. işlevsiz gözleri yüzünden yetersiz damgasını ta ruhunun orta yerinden yemişti. doğduğu gün kendi kanıyla onu besleyen omega oğlunu görmeyi reddetmişti. üç gün boyunca yemeden içmeden kesilmiş, yeni doğmuş bebeğini de annesinden mahrum bırakmıştı. ondan kurtulabilmeyi dilemişti.

büyük bir lekeydi bu yüzyıllardır lider alfanın her fikrini danıştığı bireyleri yetiştiren jeon soyuna. çıkmayacak kadar inatçı ve saklanamayacak kadar da büyük.

"onu öldürmelisin," diye fısıldadı omega. "yaşayamaz, var olamaz böyle bir dünyada. bir avcı görmeden ne yapar, nasıl yaşar? var olması ona da, bize de bir işkence olur sadece. yalvarırım, alfa, kurtul ondan," bu yalvarmalar daha iki gündür doğmuş jungkook'un beşiğinin yanı başında dikilen adamın ayaklarına kapanmış olan omeganın dudaklarından dökülüyordu. yalvarıp yakarıyor, gözyaşı döküyor, böyle bir çocuk doğurduğu için kendine lanetler okuyordu.

"lanetlendik," diye fısıldadı. "uğursuzluk getirecek, hayatımızı altüst edecek. yaşamasına izin veremeyiz."

adam karısını bileklerinden tutup onu yerden kaldırdı. kan kırmızısına boyanmış irislerin çok kısa bir süre kahverengi gözlere bakması yetmişti. hem kadının, hem omeganın tüyleri diken diken oldu. alfa kararlıydı.

bebek yaşayacaktı.

onu takip eden yıllarda oğlu büyüdükçe o da oğlunun ağlamalarına, sorularına sağar olmayı öğrendi. kanayan dizlerini, yaralanmış avuçlarını görmezden geldi. sanki çamurlu bir patikada ayakkabılılarına çamur bulaşmasından korkarak yürürmüş gibi adımlarını hep oğlunun olmadığı noktalara denk getirdi. onun için kendinden hiç taviz vermedi. evde tek bir bile eşyanın yerini değiştirmedi. onun için hayatı kolaylaştırmaya hiç çalışmadı.

metamorphosis | taekook mpregWhere stories live. Discover now