BÖLÜM 47

2.4K 116 4
                                    

'Onca acıdan sonra anladı ki, ölüm de yıkım da umutsuzluk da aşk varsa güzeldi kolaydı, kanıtlanırdı.'

Şükrü Erbaş


3 Gün Sonra...

Hayatını toz pembe yaşayan kadının bir günde hayatını değiştiği nasıl anlatılırdı bilmiyordum. Şöyle üstünden geçmek gerekirse nefes almayı unutmuştum. İnsanlar bunu nasıl dile getirirdi? Çocukluğundan yediği en büyük ihanet, yüreğini açtığı aşığım dediği adam sayesinde acıdan sızlayan kalp...

Sözlerle dile getiremiyordum fakat düşündükçe daha kötü oluyordum. Sıkıntıyla nefes vererek bu tıkılı kaldığım hastane odasındaki tavana bakmayı bırakıp başımı hafif sağa çevirdim. Doktorlar dün beni normal odaya çıkardıklarını söylemişti. Akşamına da uyanmıştım fakat yoğun bakımdaki o acının tarifi yoktu.

Bugün ziyaret başlangıcıydı. Ve dün geceden beri gözüme gram uyku girmemişti. Saatin kaç olduğu hakkında hiç bie fikrimde yoktu. Karanlık beni saniyeler geçtikçe içine çekmeye devam ediyordu.

Elimi usulca kaldırıp korkarak anlıma indirdim. Artık yaptığım her hareket beni korkutuyordu. Karnımdaki büyük deliğin acısı hala dün gibi aklımdaydı. Çocukluğum vurmuştu beni tüm geçmişim...

Düşüncelerimi bölen sert kapı sesiyle bakışlarımı hemen o tarafa çevirdim. Karşımda gömleği yarıya kadar açık üstü kan içinde kaşındaki sargı neredeyse sararmak üzere olan adamın bitkin bakışlarıyla karşı karşıya kalmıştım.

Kapının önünde öylece dikilmiş nefes nefese bana bakıyordu. Hala ilacın etkisinde miydim yoksa Ulaş'ın gözleri mi dolmuştu?

"Ulaş?"

Hemen arkasında dayım belirince tebessüm ederek dayıma baktım. Kapının önündeydi fakat içeriye girmiyordu.

"Dayı içeri gelsene."

Sözümün hemen ardından Ulaş kapıyı dayımın üstüne sertçe kapattı. Kaşlarımı çatarak ne yaptığını anlamaya çalışırken koşar adımlarla yanıma gelip hemen baş ucuma oturdu. 

"İyisin... Yaşıyorsun."

Bakışlarımı ondan kaçırarak başımı salladım. Onun da yaşaması beni çok mutlu etmişti. Buz kesmiş eliyle yüzüme düşen saçlarımı kenara çekere anlımdan öptü. Fakat öpücüğü korkak ve titrekti.

"Henüz ölmedim evet, biraz daha acı çekeyim diye yaşıyorum." dedim buruk bir gülümsemeyle.

"Ölseydin yine peşini bırakmazdım güzelim." diye mırıldandığında bi an gerçekten öleceğimi sandım.

"Eğer ölseydin mezarından hortlatır kendi ellerimle öldürürdüm seni." dedi şakaya vurarak. Fakat bu şakanın altında derin bir gerçek olduğunu görebiliyordum.

Gülmek istedim fakat donuk ifademi silmedim yüzümden. Başımı kaldırıp ağlamaktan kızarmış gözlerine baktım. Sanki ben değil de o vurulmuştu acıyı ben değil de o çekmiş gibi bir hali vardı. O kadar yorgun görünüyordu ki günlerce uykusuz gibiydi.

"Üstündeki gömlek o geceki gömlekti değil mi?"

Başını sallayarak gülümsedi.

"Bir saniye olsun ayrılmadım yanından. Eğer ayrılırsam gerçekten beni bırakacaksın diye korktum. Hem elimi bırakma diyen sen değil miydin? Bende bırakmadım."

"Doğru öyle dedim... Fakat bıraktığında heniz bilincim açıktı."

"Zorunda kaldım çünkü doktorlar çok telaş yaptılar korktum."

PANZEHİRWhere stories live. Discover now