| 14 |

7.6K 663 264
                                    

Uzandığım yatakta bir sağa bir sola dönüyordum. Resmen zaman geçmiyordu. Zaten sıkılıyordum birde hava sıcaktı, iyice bunalmıştım. Uzandığım yerden doğruldum ve oflayıp saate baktım.

14:23

Hazar bir işinin olduğunu söyleyip yaklaşık yarım saat önce çıkmıştı. Zaten adamın evine sığıntı gibi yerleşmiştim birde işlerinden geri kalmasını istemezdim.

Yatağın yanındaki laptopumu aldım ve yazıp yarım bıraktığım metni yazmaya başladım. İngilizce metinleri çeviriyordum. Genelde devlet kurumlarından veya şirketlerden gelen yazılardı. Sadece çevirme olduğu için evden yapıyordum. Ki bu benim için çok daha iyiydi. İnsanların tuhaf bakışlarını görmek istemezdim.

Alışamadım, ama kabullendim. Her şey de böyledir zaten. Alıştığımızı sanırız ama sadece kabulleniriz..

Bir on beş dakikaya metni yazıp bitirdim ve bana gönderen şirkete gönderim. İşim bittiği için laptopu da kapatıp sehpaya koydum. Belim ağrımıştı. Biraz gerindim ve ayağa kalktım. 

Biraz dışarıya çıkmak istiyordum. Buralara yakın bir park olması lazım. Hem hava almış olurum. 

Eğilip yatağımın altından bavulumu aldım ve içinden giymek için kıyafetler aldım. Bir elimdeki kıyafetlere baktım bir de karşımdaki boy aynasına. Acaba giymesem mi? Belki burada Hazar'ı tanıyanlar vardır ve beni görünce yanlış anlarlarsa?

Alt dudağımı ısırdım ve düşünce dolu bakışlarımı pencereye çevirdim. Acaba giysem Hazar rahatsız olur muydu? 

Hazar'ı bu birkaç günde tanımıştım aslında, kızacağını düşünmüyorum, hem zaten böyle şeylere kızsa bana bu kadar iyi davranmazdı. 

O zaman giyeyim. Kıyafetleri bavuldan çıkarttım ve yatağın üzerine koydum. Bavulun fermuarını kapattım ve geri yatağın altına ittirdim. Ellerimi zemine koyup ayağa kalktım ve üzerimdeki kıyafetleri çıkardım. İlk önce eteği giydim ardından sweati(medya).

Çoraplarımı da giydim ve yatağın yanından telefonumu aldım. Ve biraz para alıp telefon kılıfının arkasına koydum. Cüzdan falan taşımayı sevmiyordum.

Boy aynasına karşısına geçtim ve saçımı ellerimle düzelttim. Saçlarım biraz uzamaştı ve çok güzel görünüyordu. Kendi kendime güldüm ve odadan çıkıp merdivenlerden indim ve dış kapıya geldim. 

Kapının yanındaki ayakkabılıktan ayakkabımı aldım ve ayağıma geçirip bağcıklarını bağladım. Askılıktaki anahtarı da aldım ve kapıyı açıp kendimi dışarı attım. Zaten ikinci kattaydık merdivenlerden inecektim. 

Demire tutuna tutuna indim ve apartman kapısını açıp çıktım. Yüzüme çarpan temiz havayla gülümsedim. Hava mis gibiydi. Sallana sallana sokağın sonuna kadar yürüdüm. Yanlış hatırlamıyorsam birkaç sokak ilerdeydi. 

Birkaç dakika sonra görüş açıma giren parkla gülümsedim ve boş salıncağa ilerledim. Havanın güzel olmasına rağmen kimse yoktu. Park sessiz ve sakindi.

Çocuk parkı bile sessizken konuşmak ayıp olurdu.

Sarı salıncağın önündeki şeyi kaldırdım ve içine oturup geri indirdim. Ayaklarımı yere sürtüp hafif hafif sallanmaya başladım. 

Küçükken bizim okulun hemen ilerisinde park vardı. Hep arkadaşlarımla kaçar gelirdik. Ama üstümüzü asla kirletmezdik. Çünkü kirletirsen dayak yerdin yurt görevlilerinden.. 

Her ne kadar yurtta büyümüş olsam da çocukluğum güzeldi. Sıcakkanlı biri olduğum için arkadaşım çoktu. Ta ki farklılaştığım zaman.. Ne zaman onlardan farklı oldum işte o zaman yalnız kaldım. Ama dediğim gibi kabullendim ve bu yüzden kendimi hiç üzmedim. Üzmemeye çalıştım..

"Pardon?" Yanımdan bir kadın sesi gelince irkilip bakışlarımı boşluktan çektim ve sağ tarafıma baktım. 

"B-buyurun?" Dedim kekeleyerek. Bir anda seslenince korkmuştum. 

"Oğlum iki dakika yanınızda durabilir mi? Evim hemen şurada bir şey almam lazım, o küçük merdiven çıkmasın." Deyince bakışlarımı yeni fark ettiğim küçük çocuğa çevirdim. 

En fazla 2 yaşında duruyordu ve aşırı sevimliydi. Kumral kulaklarının altına kadr gelen saçları ve kocaman mavi gözleri vardı. İstemsizce gülümsedim. Melek gibiydi.

"Tabi.. durabilir." Dedim kadına dönüp ufak bir tebessüm ederek. Başını salladı ve oğluna eğilip yanağından öptü. 

"Bu da burda kalsın.." deyip hir sırt çantasını da koydu ve hızlı hızlı parktan ayrıldı. Bakışlarımı küçük çocuğa çevirdim. Küçük eliyle yakasını tutmuş emzik emip etrafı seyrediyordu.

Hemen salıncaktan indim ve önünde çömeldim. Bakışlarını bana çevirdi ve gülümsedi bende gülümsedim. Elimle küçük omuzlarından tuttum.

"Salıncağa binmek ister misin?" Dedim yumuşak bir tonda. Başını salladı. Çömeldiğim yerden doğruldum ve elinden tutup dikkatli bir şekilde salıncağa oturttum. 

Önüne geçtim ve korkutmadan, yavaş bir şekilde salladım. Her sallandığında yüzüne vuran rüzgarla titrek nefesler alıyordu.

"Adın ne senin?" Dedim hafifçe sallarken. Bir eliyle zinciri tuttu ve diğer eliyle emziği çıkarttı. 

"Deynij, şen?" Dedi yamuk yumuk. Konuşmasına istemsizce güldüm. 

"Atlas bende, memnun oldum." Gülümsedi. 

"Mende." Dedi.


Yarım saat sonra..

Endişeli bir şekilde yerimde bir sağa gidiyordum bir sola. Deniz'in annesi tam yarım saattir ortalıkta yoktu. Acaba kadına bir şey mi olmuştu? Ofladım ve kaydırağın uç kısmına oturmuş etrafına izleyen çocuğa baktım. İnşallah aklıma gelen şey değildir. 

Deniz'in yanına gittim ve diz çöktüm önünde. Bana baktı ve gülümsedi. Bende ona gülümsedim. Yandaki çantayı aldım ve su koyma yerinden biberonu aldım. Susamıştır çocuk. 

Ama biberonu alınca yere düşen kağıdı gördüm ve kaşlarımı çattım. İkiye katlanmış bir kağıt parçasıydı. Kağıdı aldım ve açtım. İçinde el yazısıyla yazılmış bir mektup vardı.

"Öncelikle bu mektubu okuyorsanız ben çoktan bu dünyadan gitmişim demektir.. Mektuba böyle başlamak istemezdim.. Ama artık dayanamıyorum, olmuyor yaşayamıyorum.. Eşimi kaybettikten sonra daha fazla olmuyor, nefes alamıyorum. Onsuz yapamam, yapamıyorum, olmuyor. Denize her baktığımda onu görüyorum. Her kokusunu aldığımda o geliyor aklıma. Nolur ona iyi bak, sen bizi görmedin ama sen parka geldiğinden beri seni izliyordum. Az çok neler yaşadığını anlıyorum. Ben oğluma anne olamadım, sen ol. Ölmeden önce tek isteğim buydu. Bir annenin son dileğini yerine getir, lütfen.."

**

ha?

Relicta -GAY (Askıda) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin