-29- 🎮

3.3K 339 749
                                    

|Abel Gyu|

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

|Abel Gyu|

Günler geçtikçe, işler iyice yoluna giriyordu. Eskiden olsa, asla ayak uyduramayacağım tempoya şimdi o kadar alışmıştım ki, hiçbir şey tuhaf gelmiyordu hayatımda. 'Abel Gyu!' diye çığlık atıp yanıma koşan ve benimle fotoğraf çekinmek isteyen insanlar bile, oldukça normaldi.

Bu koşuşturmacayı seviyordum.

Ama sıkıldığım zamanlar oluyordu. Rutin hayatımı özlediğim zamanlar. Şimdi yine o anlardan birindeydik ve ben geçmiş günleri yad etmek adına Min Ho'ya yardım ediyordum, kafesinde. Gdesingner'da durumlar çok sakin olduğundan rahatça izin alabilmiştim. Hatta diğerleri de kafeye gelmişlerdi.

Ryujin, Hyunjin, Alex ve Felix: bir masada oturmuş iş hakkında konuşuyorlardı. İnanması güç ama, yakında Felix ile çıkaracağımız oyun hakkında beraber çalışıyorlardı. Normalde benim de o masada olmam lazımdı ama bugünlük bensiz yürüteceklerdi işleri. Tüm günümü Min Ho'ya ayırmayı planlıyordum. Hayatı aşırı monoton ilerleyen bir tek o vardı çünkü. Hala durgun ve sıradan bir hayat sürdürüyordu.

Elimdeki tepsiyi Seungmin'e verdim ve hesabı isteyen müşterilerin masasına ilerledim. Hava yağmurlu olduğundan mıdır nedir, çok doluydu bugün kafe. Sabah tıklım tıklım idi en azından, şu an sadece iki üç kişi kalmıştı bizimkiler hariç. Onlar da gittikten sonra tezgahın arkasına ilerledim. Min Ho bulaşıkları sudan geçiriyor, Seungmin ise makineye dolduruyordu. Dikkatlerini çekebilmek için yalandan öksürdüm. Seungmin bana bakıp tebessüm etti.

"Seung, sen çok yoruldun. Hadi git diğerleri ile otur biraz."

"Yok, ben iyiyim ya-"
Min Ho ile özel konuşmak istediğimi anlamıştı, zeki çocuk. Kafasını sallayıp mutfaktan ayrıldı. Min Ho'nun uzattığı bulaşıkları makineye dizerken, konuşmak için fırsat kolluyordum.

"Ne sormak istiyorsan sor, Abel."

Benim tüm arkadaşlarım zeki olmak zorundalar mıydı ya?

Doğruldu, bakışları beni buldu. Buruk bir tebessüm sundum. Birbirimizi anlamadığımız zaman mı vardı sanki? Tabi ki anlayacaktı konuşmak istediğimi.

O da tebessüm etti.

"Sormak istediğim bir şey yok. Aslında... İyi olup olmadığını merak ediyorum. İyi olmak derken, gerçekten iyi olmaktan bahsediyorum, Min Ho. Ciğerlerin acımadan nefes alabilmekten bahsediyorum..."

İç çekti, Min Ho.
"Doğruyu söylememi ister misin?"

Hevesle kafamı salladım.

Ruminate | Lee Felix Where stories live. Discover now