17 : you want him?

896 113 12
                                    

ep

Ops! Esta imagem não segue nossas diretrizes de conteúdo. Para continuar a publicação, tente removê-la ou carregar outra.

ep.17

❝ you want him? ❞

Ne yapacaktım?

Her şeyin ötesinde kendi hislerimde emin olmalı, ona o şekilde cevap vermeliydim. Emin değilsen boşa umut verme, Roseanne. Dudaklarımı ıslatıp gözlerimi hızlıca etrafta gezdirdim ve tekrar ona döndüm. Ellerim boynumu tutan ellerinin üzerine çıktı. Sıcak ellerinin üzerine kapandıklarında bakışları kısa bir an oraya düştü.

Bu bahsettiğimiz hisler, bir anda olurdu ve o an okuduğumuz kitapların, izlediğimiz filmlerin tabiriyle çarpılmışa dönerdik. Onu gördüğümde hızlanan kalbim ve karnımın kasılması, buna bir işaret miydi yoksa benim kuruntumdan mı ibaretti?

Soyunma odasının kapısı açıldığında gelen kişi konuşana kadar ikimizde ona bakmadık ama ses tanıdık olunca ikimiz de kapıya dönmüştük.

"Selam, selam." dedi Soojin içeri girip ardından kapıyı kapatırken neşeli bir sesle. Jungkook'un burada olmasını hiç garipsememişti. Şey diyordu sanki, kısa süreli hayatının içine sıçtığım iki insan da buradaymış, o an aklımdan geçen tek şey buydu. Gözlerimi devirerek ellerimi indirdim ve çantamı yerden alırken odadan çıkmak için bir hamle yaptığımda Jungkook da arkamdan gelmeye başladı. Bu hareketi yüzünden gülmemi engelleyememişim.

"Selam bile vermeyecek misin Roseanne?"

Kulpu tuttuğum elimi bırakmadan hafifçe vücudumu ona döndürdüm. Jungkook yanımdaydı. "Hayır." dediğimde karşılık vermesine izin vermeden sertçe kulpu indirdim ve çıkış yerine sağa döndüm. Peşimden geliyordu.

Jennie ve Sooyoung için etrafa bakındığımda gözüme çarpan uzun camların ardından akşam olduğunu yeni fark ediyordum, yine yağmur yağıyordu. Son bir aydır neredeyse her gün yağmur yağıyordu. Onları sol köşedeki deri siyah koltukların orada gördüğümde Jongin'in de yanlarında olduğunu sonradan fark ettim. Hepsi buradaydı, soyunma odasındaki Soojin hariç.

Jennie ve Sooyoung aynı ortamda olduğumuzda onları umursamamayı başarabiliyordu ancak ben onlar kadar iyi oyunculuk yapamıyordum. Evet, umursamıyordum. Evet, umrumda değillerdi ama aynı ortamda bulunmak istememek tamamen benim tercihimdi. Lalisa'nın siyah kaküllerinin ardından bana baktığını fark ettiğimde gözlerimi onda fazla uzun tutmadan Jungkook'un oturduğu  köşenin kol kısmına oturdum, sığabileceğim kadar genişti ve sarkıttığı kolunu ben oturunca biraz geri çekmişti. Yine de sıcaklığını hissedebiliyordum sanki, dediğim gibi o etrafımdayken vücudum alışık olmadığım tepkiler vermeye başlamıştı.

"Jimin'in barına gidebiliriz." demişti Jungkook, o an anlamıştım ne hakkında konuştuklarını. Başımı biraz ona çevirdiğim an kahverengi gözlerini üzerime dikti. Az öncenin aksine şimdi soğuyan parmak uçları sweatshirtümün altından belime ufak dokunuşlar bırakmaya başladığında kaşlarımı kaldırdım.

"En son oradayken içi eroin dolu viskiyi kafama dikecektim," diye mırıldandım ona bakmaya devam ederken. Kaşlarımı sorgularcasına kaldırmıştım.

"Onun işine baktık, merak etme." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Suratında muzip bir ifade vardı. Jungkook, ne yapıyorsun?

"Tekrar bilardo oynayabiliriz." demişti Jisoo, gözlerimi Jungkook'tan çekebildiğim an kısa bir bakış atmıştım ona.

Jennie, "Neden bowling denemiyoruz?" dediğinde Taehyung ona yumruğunu uzattı ve tokuşturdular. Tabii, Taehyung da bowling de iyiydi. Instagram hesaplarındaki videolardan biliyordum.

"O zaman caddedeki mekana gidelim, fazla kalabalık olmaz hem. Herkes geliyor mu?"

Ben bowling oynayamazdım. Çünkü tam bilmiyordum.

Tam ağzımı açacağım sırada belimde gezinen parmakların baskısı arttı ve şaşkın bakışlarımla dudaklarımı herhangi bir ses çıkartmamak için birbirine bastırıp ona döndüm, yüzünü görebilmem için biraz eğilmem gerekiyordu.

Belimdeki tutuşunu sıkılaştırıp beni kucağına çektiğinde bir bacağına yan bir şekilde oturttu, sol elimi omzuna yaslamıştım dengemi sağlayabilmek için. "İyi bok yiyorsun şuan." diye mırıldandım göz ucuyla Jen ve Sooyoung 'a göz attıktan sonra. Diğerlerinin dikkati zaten başka yerlerdeydi. Onların da bıyık altından güldüklerini, içlerinden çığlık attıklarını biliyordum. Sonra sorguya çekeceklerini bildiğim gibi.

"Bok falan yakışıyor mu o güzel ağzına?"

Yüzündeki sırıtan ifadeyi silmeden sormuştu gözlerini üzerimden çekmeden. Omzundaki elimi ensesine çıkartıp uzun saçlarını çekiştirdim ve arkasında buraya doğru gelen Soojin'i gördüğümde önüme döndüm. "Yakışıyor." diye mırıldanmıştım omzumu silkerken.

"Çifte kumrulara bakın."

Soojin'in neşeli sesine bayık bakışlarımla bakıp dudaklarımı ıslattım ona cevap vermek için, farkında olmadan omuzlarım dikilmişti.

"Açık konuşsana, ne yapmaya çalışıyorsun?"

Dudaklarını birbirine bastırıp dirseklerini dizine yasladı ve başını eğdi. Gülüyordu. O ne kadar gülümseyip neşeli çıkartıyorsa sesini, ben o kadar bayık bakıyordum ona. Sakindim. Bıkmıştım artık onları etrafında görmekten.

"Yeni çiftimizi tebrik ediyorum."

"Tebrik istediğimizi hatırlamıyorum." diye mırıldandım başımı eğip samimi bir şekilde gülerken. Yüzümdeki ifadeyi görünce bocalamıştı. Hepsi pür dikkat bizi izliyordu, Jungkook'un parmakları sakinleştirmek istercesine belimde gezinmeye devam ediyordu ağır hareketlerle.

Tek kaşını kaldırdı, gözlerini kısa bir an belime indirmişti. "Kabul ediyorsun yani?"

"İnkar edecek bir durum mu var Soojin? Aşk hayatımın seni ilgilenirdiğini sanmıyorum ama sen yıllardır çocuk gibi özel hayatımla ilgilenip duruyorsun." dedim tek nefeste. Gözlerimi kısarken alayla ona baktım. "Sevgililerimde gözün mü var yoksa? Sıra Jungkook'ta mı, Soojin? Onu nasıl kandıracaksın?"

Sonra bir şey hatırlamış gibi, "Ah," dedim ve Lisa'ya döndüm. "Belki bu sefer bir video editlersin, nasıl olur? Daha inandırıcı olabilir belki?"

"Gidelim mi?" dedi Jungkook bana bakarken. Herkesin duyabileceği bir ses tonunda söylemişti. Genelde bana konuşurken mırıldanıyordu. "İstersen gidebiliriz." Ona baktığımda başını geriye attığını fark ettim, gözlerim direkt açıkta kalan boynuna indiğinde, dikkatimi toparlayıp yüzüne baktım. Dilini yine içeriden yanağına bastırıyordu. Eli hala belimde geziniyordu.

"Gidelim."diye mırıldandım. Belimdeki elini çekerken giden sıcaklık yüzünden birkaç saniye bocaladım. Ellerini benden çeksin, uzaklaşsın istemiyordum. Ona istediği cevabı verecekmiş gibi hissediyordum. Elini parmaklarımın arasından geçirip çantamı tutup omzundan aşağı sarkıttı.

"Buluşacaksanız haber verin, keyfimiz isterse geliriz." demişti onların yanından ayrılmadan hemen önce.

old woundsOnde histórias criam vida. Descubra agora