20

32.4K 2.3K 1.2K
                                    

Ekrandaki slayta odaklanmaktan acımaya başlayan gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra sırtımı dikleştirerek vücudumu esnetmiştim. Elimle boynumu ovarken bir yandan da kendi kendime ne kadar yorulduğum hakkında söyleniyordum. Hem bu hafta itibariyle başlayacak olan sınavlarıma hazırlanıyordum hem de bir yandan tiyatro oyunu için çalışıyordum. Bu geçen iki günde eve kapanmıştım ve Jungkook'u bile hiç görmemiştim. Özlemden burnumda tütüyor desem yeriydi ve gerçekten onu bu kadar özleyeceğimi hiç tahmin etmemiştim. Jimin'i okulda kısa süreliğine de olsa görüyordum çünkü o da sınavlarına çalışıyordu ve Yoongi hyung ile olanları anlattığında deli gibi sevinç çığlıkları atmıştık beraber. Şu an tam anlamıyla sevgili sayılmazlardı ama birbirlerine karşı olan duvarlarını kırmış gibiydiler. Gerçi Jimin'in ona karşı bir duvarı olduğundan da oldukça şüpheliydim.

Ayaklanarak kararmaya başlayan gökyüzüne birkaç saniye baktıktan sonra perdemi çekmiş ve odamdan çıkarak mutfağa ilerlemiştim. Saatlerdir oturduğum için çok açtım ve kendime yemek yapmaya aşırı üşeniyordum. Bu yüzden de sadece basit bir noodle yapmayı düşünürken mutfağa girmem ile karşılaştığım manzara beni duraksatmıştı. Annem masaya tabakları yerleştirdiği sırada beni gördüğünde duraksamış ve gülümsemişti.

Gerçekten dudaklarının kenara doğru kıvrıldığını uzun yıllar sonra görmek beni şaşkınlığa boğarken bir anlığına bu anın gerçekliğini sorgulamıştım. Yine hiçbir şey söylemeden masaya oturduğunda bende onunla beraber oturmuştum. Önümdeki yemeğe bakarken gülümsediğimde gerçekten annemin yemeklerini özlediğimi fark etmiştim. Geçen gün çocuklar geldiğinde de yapmıştı ve böyle hareketlerinde gelişmeler göstermesi beni içten içe mutlu ederken heyecanlandırıyordu da.

Çubuklarımı elime alarak yemeye başladığım sırada onun tiyatro olayından hala haberinin olmadığını fark etmiştim. Gerçi benimle alakalı çoğu şeyden haberi yoktu ama yine de hazır beraber yemek yiyorken ona bundan bahsetmek istemiştim.

"Anne." diyerek dikkatini üzerime çektiğimde boğazımı temizleyerek devam etmiştim cümleme. Bakışlarının üzerimde gezinmesi germişte beni. "Okulda katıldığım tiyatro seçmelerini kazandım." Bakışlarındaki şaşkınlığı yakaladığımda gülümseyerek devam etmiştim. "İki hafta sonra oyun sergilenecek. Ben düşündüm ki belki sende gelmek istersin."

Yavaş yavaş kaybolan gülüşü ile benimde gülüşüm solduğunda kaçırmıştım bakışlarımı. Hala suratıma bakmaya devam ettiği sırada umutlarım yavaş yavaş sönerken buruk bir şekilde gülümsemiştim. Ne bekliyordum ki zaten?

"Gelmeyeceksin, değil mi? Sorun de-" Elimin üzerine koyduğu eline kayan bakışlarım ile cümlelerim sekteye uğramıştı. Merakla tekrar yüzüne baktığımda gülümseyerek kafasını aşağı yukarı sallamıştı. Heyecanla alt dudağımı ısırdığım sırada "Gelecek misin?" diye sormuştum. Tekrar kafasını salladığında dişlerim ortaya çıkana dek gülümsemiştim.  Bu haberi çocuklar ile paylaşmak için sabırsızlanıyordum.

Hızla yemeğimi yedikten sonra odama koşmuş ve üzerimi değiştirerek evden çıkmıştım. Yüzümdeki gülümseme ile bindiğim otobüsten indiğimde markete uğrayarak birkaç atıştırmalık almış ve sonrasında evin önüne gelerek zili çalmıştım.

Kapıyı açan Bayan Jeon'a kocaman gülümseyerek el salladığımda "Merhaba Bayam Jeon." demiştim neşeyle. Yüzünden eksik etmediği gülümsemesi ile beni içeri aldığında ceketimi çıkararak askılığa asarken sevinçle ona dönerek konuşmuştum. O kadar mutluydum ki herkes bilmeliydi bunun nedenini.

"Biliyor musunuz Bayan Jeon, annem tiyatro oyunumu izlemeye gelecekmiş!" Ellerimi çırparak söylediğim şey onun olduğu yerde şok içinde kalmasına neden olduğunda "Bende şok oldum." diye devam ettirdim cümlemi. Kendini toparlayarak gülümsemeye çalıştığında "Ah, demek öyle." demişti. Kafamla onu onaylarken omuzumu sıvazlayarak "Çok sevindim senin adına." demişti.

called me | taekookTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang