28

24.1K 2.1K 1.1K
                                    

JUNGKOOK

Bazen oluyordu ya... hiç beklemediğin bir anda birileri pat diye çıkıp geliyor ve hayatında bir şeylerin değişimine yol açıyordu. Garipti. Kapıyı açmamız ile karşımıza çıkan uzun boylu siyah takım elbise içinde ve resmi bir görünüme sahip bu adam gayet ciddi bakışları ile bizi süzmüş hemen ardından gülümsemişti. Eliyle arkasını işaret ederken "Az önce aşağıda gördüğüm kişiler ayda yılda bir gördüğüm ve hiç haz etmediğim akrabalarımdı sanırım." demişti.

Kalkan kaşlarım ile ona bakarken hepimiz sessizdik. Hemen ardından Jimin gülümsemiş ve kolundan tutarak onu içeri çekmişti. "Joon hyung, hoşgeldin. Geç içeri!"

Park Seo Joon içeri geçerken onun arkasında kalan sevgilime baktığımda öylece ayakta duruyordu. Bakışları her zamanki gibi boştu ve sadece gelen adama odaklıydı. Sonunda göz göze geldiklerinde Seo Joon gülümsemiş ve kollarını kaldırırken "Hyunguna merhaba demeyecek misin?" demişti.

Taehyung hiçbir şey söylemeden adamın kollarına arasına girdiğinde istemsizce kaşlarım çatılmıştı. Pekala hiç yeri değildi biliyordum ama kıskanmaktan kendimi alamamıştım. Geri çekilerek tekrar yüz yüze geldiklerinde adam kaşlarını çatarak bakmıştı sevgilimin yüzüne. Taehyung hala düz ifadesini korurken bu sefer bakışları bize dönmüş ve yüzündeki soru işaretleri ile bize bakmıştı. Jimin "Konuşmuyor." diyerek açıklama yaptığında gözleri tekrar yavaşça Taehyung'a dönmüştü.

"Konuşmuyor," diye fısıldamıştı kendi kendine. "Tıpkı annesi gibi." Ardından derin bir nefes almış ve Taehyung'a tekrar sarılmıştı. Ancak emindim ki ikinci sarılmaları birinciye göre daha duygu yüklüydü. Az önce dimdik bir şekilde karşımızda duran adam tek kelime ile omuzlarını düşürmüştü. Bakışlarımı onlardan çektiğimde ise Yoongi ile göz göze gelmiştim. Hala duvara yaslanıyor ve rahat tavırlarından ödün vermiyordu. Bazen onun gibi umursamaz olabilmek istiyordum ama aksine her şeyi kafasında döndürüp binbir şekilde düşünen biriydim.

Sonunda kapının orada dikilmekten vazgeçerek salona yöneldiğimizde hepimiz koltuklara oturmuştuk. Oturduğum ikili koltukta yanıma gelerek oturan sevgilime dönerek gülümsemiş ve elimi boynundan geçirerek saçlarına ulaştırmıştım. Bunun ona iyi hissettirdiğini bildiğim için sık sık yapıyordum.

Park Seo Joon gözlerini hepimizin üzerinde gezdirdikten sonra ciddiyete bürünmüş ve dirseklerini dizlerine yaslayarak biraz öne eğilmişti. Yavaş yavaş hatırladıklarım ile onun kim olduğu zihnimde oturmaya başlamıştı. Taehyung'un anne tarafından kuzeni Park Seo Joon, Jimin'in dediğine göre Londra'da yaşıyordu ve Taehyung'u da çok seviyordu. Sürekli olmasa da arada bir mesajlaştıklarını biliyordum, Taehyung bahsetmişti. Annesinin ölümünden sonra birkaç kez aramıştı fakat Taehyung konuşmadığı için onunla hep Jimin konuşmuştu. Geleceğini söylüyordu ama onu görmek yine de bizi şaşırtmıştı.

"Ne zamandır böyle?" diye sorduğunda Jimin dolmuş gözlerini başka tarafa çevirmişti. Bu konuda olan hassaslığını hepimiz biliyorduk ve onu çok iyi anladığım için derin bir nefes alıp cevaplamıştım soruyu.

"Annesini kaybettiği günden beri konuşmuyor."

Bakışları bana dönüp yüzümü bir süre inceledikten sonra kafasını sallamış ve "Sen kimsin?" diye sormuştu. Sorusu ile kaşlarım çatıldığında biraz doğrulmuş ve "Yanlış anlama beni lütfen." demişti. "Jimin'i tanıyorum, birkaç kez görüşmüştük geldiğimde. Ama siz ikinizi tanımıyorum." dediğinde Yoongi ve beni işaret etmişti.

Bana kalsa tüm dünyaya duyurmak isterdim sevgili olduğumuzu fakat uzun zamandır önceliğim olan kişiye dönerek yaşadığım ikilemi bitirmesi için soru dolu gözlerimle ona bakmıştım. Belli belirsiz kafasını salladığında gülümsemiş ve tekrar kuzenine dönerek cevaplamıştım sorusunu. "Sevgilisiyim, Yoongi'de arkadaşımız."

called me | taekookOù les histoires vivent. Découvrez maintenant