chapter two ❝Hate and Rise❞

232 41 63
                                    

CHAPTER TWO
Nefret ve Yükseliş

🜚

Bu dünyada rahme sahip olan kadındı ancak acımasızlığı erkekler doğurdu.

Geceler ilk kez beni soğukla sarmaladığında içimde oluşan o boşluğu ve korku dolu yalnızlığı ifade etmek çok zor. Artık akşamları yapılan büyük kavgalar olmayacak diye rahatça uzanırken diğer bir an öylece odayı izliyordu gözlerim. Sanki yine kavgalar edilmişte, biraz sonra barışmak adına sevdiğim adam yanı başıma gelecekti. Ama hayır. Bu sefer gelmeyecekti. Biliyordum. Çünkü bu sefer aynı evde olmadığımızı ve parmağımızda bizi bağlayan yüzüğün kaybolduğunu o an hatırlıyordum.

Bu boşluğa düşerken çok şey düşünürdüm. Gerçekten Jaehyun'u terk etmekte hata yapıp yapmadığımı veya onun üzerine fazla gidip gitmediğimi kendi içimde sorgulardım. Uyumadan. Her gece. Çünkü etrafımdaki herkes, Jaehyun iyi bir adam, diye yargılardı beni. Çocuk istemesi normal, onun gibi birisini bulamazsın.

Kimse dinlemezdi beni. Söylediklerime kulak asmazdı. Daima gözlerinde abarttığıma veya saçma bahaneler uydurduğuma dair bakışlar atarlardı.

İlk boşanma kararı aldığımda kimseyi dinlememiştim ama ondan sonraki gecelerde gerçekten benim zihnimi nasıl işgal ettiklerini fark etmiştim. Onlar konuşmuştu, ben ise sinirlenip umursamamıştım. Yani en azından öyle sanmıştım. Sonuçta onların dediklerini istemsizce zihnime kazımış, kendimde suç aramıştım.

Ama toplum böyleydi. Çok geç olmadan evlen ve evlendiğin anda vakit kaybetme çocuk yap, diyen bir zihniyete sahipti. Tüm toplum bu baskıyı herkese hissetirirdi. Şuan bile herkesin büyüdüğü anda birisiyle evleneceğini düşünmesi veya daima aşk hakkında sorular sorulması bu yüzdendi. Toplum bizi yönlendiriyordu. Sırf kendileri yaptı diye seninde evlenmeni istiyordu.

Belki de Jaehyun ile evlenmem tam da yüzdendi. Belki de onunda bana erkenden evlilik teklifi etmesinin sebebi de toplumdu.

Ama şimdi bunları düşünmüyordum. En azından her gece değil. Ben daha çok ayaklarımın üzerinde nasıl durduğumu gösterip, bir şeyler kanıtlamak istiyordum. Beni yargılayan herkesin karşısına geçip bakın yaptım, demeyi düşlüyordum.

Winwin'i arkamda bırakıp otel odamda otururken de tam olarak kendime bunu hatırlatmıştım işte.

"En başından sana evlenme demiştim." dedi Atlantis benim yüzümü görür görmez. Mor saçlarını at kuyruğu yapmış, benim gibi oldukça büyük yeşil çantasını taşıyordu.

Pekala, Kore'den buraya Winwin sayesinde gelmiştim. Jaehyun'un ücretli tırmanışına bir miktar para ve belgelerle buraya varsamda tabiki de şerefsiz beni kafilesine almamıştı. Hatta tek kendi kafilesine de değil, onunla beraber otelde kalan diğer iki kafileye de girmemi engellemişti. Nasıl mı ? Çünkü diğer iki kafilenin başkanı da onu tanıyordu.
Beni değil.

Ama Jaehyun bir kafileyi unutmuştu. Rusya'da başka otelde kalan ve ultra düzeyde ondan nefret eden Jaemin'i... İyi ki aylar önce bana verdiği kartviziti saklamıştım.

"Jaehyun bir bok ama Jaemin'e de güvendiğim söylenemez." dedim Atlantis'e gergince gülümserken.

Atlantis daima korkusuz ve ekstrem sporlar yapan bir kız olmuştu. Üniversitede aldığımız tek ortak dersle tanışmış olsakta iletişimimin hâlâ sağlam kaldığı tek kişiydi. O, normal tırmanmışlara veya alkol alıp, çok fazla güvenli olmayan yollarla yapılan -ki Jaemin'in tırmanış ilkesi tam olarak buydu- tırmanışlara alışıktı.

Prometheus Desmotes | JenoWhere stories live. Discover now