chapter ten pt.1 ❝Virgin and Golden Horn❞

91 14 27
                                    

CHAPTER TEN
Bakire ve Altın Boynuz

CHAPTER TEN❝Bakire ve Altın Boynuz❞

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

𓃖

Yoğun huşu içinde göz kapaklarım ağırlaşıyordu. Bilincimi net tutabilmek neredeyse imkansızdı ama çabalıyordum. Kendimi esir olduğum sular içinden almak, ayağa kalkarak bana kaçmamı söyleyen kadını geri getirmek istiyordum.

O kadın annemdi. Yani en azından rüyamda. Sonuçta ışıl ışıl parıldayan sarı saçlı kadın, gerçek hayatımdaki anneme zerre kadar benzemeyen biriydi. Kadın yanaklarımı okşayıp, gözyaşlarını akıtıp gitse de rüya hala daha bitmemişti. Her ne kadar bu rüyadan atılmak istensem de ipin ucunu bırakmak istemiyordum.

Hırsla ruhumu kumlara sapladım. Gözlerimi açık tutmaya ve karanlığın beni alıp götürmemesi için bedenimdeki kasları zorladım. Gözüme inen karanlık perdeler hareket etmek için çabaladığım güçle biraz daha azalıyor, gökyüzü görünebilir hale geliyordu. Dişlerim sıkmaktan kırılacak gibiydi ama dayandım. Hayatım pahasına sesimi olabildiğince yüksek çıkarmaya çabaladım. Anne, diye haykırmak istesem de bedenim kaskatıydı. Asla hareket edemiyordum. Ama yine de ölü mırıltılarım tüm vücuduma değen dalgaları hatta gökyüzündeki bulutların hareketini dahi durdurmuştu.

Bedenimi rüyaya adapte edebilmiş olmanın gururunu yaşayamadan tekrardan onu gördüm. Hissettiklerim doğruydu. Suların içindeydim. Tüm deniz etrafımda şiddetle akıyor ancak durduğum bölge denize hakimiyet kurmak istercesine kumlarla kaplanıyordu. Issız denizin ortasında bir başımızaydık ve hiç iyi hissetmiyordum. Canım çok acıyordu. Vücudumun bazı kısımları yangınlarla sarılı, sızılı ve ağrılıydı.

Görebildiğim kadarıyla ellerime baktım. Bedenimi çevreleyecek şekilde deniz kabukları sıralanmış, rengarenk deniz zambakları ve yıldızlarıyla süslenmişti. Ayrıca ellerimde aynı zambaklardan bir buket duruyordu.

Yutkundum. Zira ya yeniden doğmak üzereydim ya da ölmek.

Çığlığa benzer bir iç çektim. Elbette içimden. Korkak bedenim tir tir titriyor, ellerimdeki çiçekler derimi kaşındırıyordu. Peki aslında hareket edebiliyor muydum? Asla.

"Gitmen gerek." dedi kadın. Yani annem. Gözleri hem mavi hem yeşildi ve delicesine güzeldi.

Sen gerçekte kimsin ve neden böyle rüyalar görüyorum?, diye sormak istedim hınçla. Ölüm korkusu o kadar kuvvetliydi ki gözlerimi ondan ayıramıyordum. Sesim çıkmıyordu. Dudaklarım kıpırdamıyordu. Sadece korku dolu mırıltılar. Onu da bir tek ben duyuyor olabilirdim. Aslında, burada neden kalmak istediğimi de anlamıyordum. Bir an evvel uyanmak ve Jeno'yla beraber Olimposun kargaşasından çıkıp gitmek çok daha mantıklıydı.

Kadın kafasını yana eğdi ve gülümsedi. ''Gerçi beni tanımıyorsun değil mi?" dedi. Gözyaşları yanağıma düşüyor, yanaklarımdaki elleriyle de usulca siliyordu. "Tanımaman daha iyi. Çünkü abine olanların senin başına gelmesine izin vermemeliyim."

Prometheus Desmotes | JenoWhere stories live. Discover now