chapter four ❝Red Rope and Stars❞

183 40 201
                                    

CHAPTER FOUR
Kırmızı İp ve Yıldızlar

CHAPTER FOUR❝Kırmızı İp ve Yıldızlar❞

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Güvenebileceğiniz bir insan evladı bulmak, onunla bir bağ kurmak ve onu hayatında tutmak.... zordur.
Çok zordur.

İnsanoğlunun içindeki o kin gütme, kıskançlık duyma, birisinin düşmesiyle kendini iyi hissetme duygusu asla yenemeyeceğimiz bir düşman gibi. Ölümsüz ve korkusuz olan bu düşman, dünya üzerinde nefreti öğretmeden yaşasak bile bir yerlerde daima yaşayacaktı. Belki bir çocuğun içinde, belki de bir yaşlının kalbinde ki küçük kara lekede.

Ama her şekilde dünya üzerinde olacaktı. Her şekilde o birisi, kendisinden sonra gelene aktaracak ve tekrardan yayılacaktı. Bu düşmanı yenmek bu yüzden imkansızdı.

Beni düşürmeye çalışan arkadaşlarım olmuştu. Uçsuz bucaksız olan kinlerini kanlarına kadar işleyerek, üniversitede gerçekleştirdiğim her başarıma gölge düşürmüşlerdi. Jaehyun olmasa bölüm birincisi olamazdı, demişti hepsi. Jaehyun'un parasıyla özel dersler alıyormuş, diye fısıldaşmışlardı her defasında.

Tek sorunları ben değildim. Onların sorunları, kendilerinden başka başarılı olanlarla ilgiliydi. Hele bu başarılı olanlar bir kadın olduğunda, hepsi sinirden ve öfkeden kendi yerlerinde konuşmak isterdi.

Bu yüzden zordu. Dünyaya ayak uydurmak ve böylesine bir dünyada senin gibi düşünen insanları bulabilmek hayatın boyunca yaşayacağın en büyük sınav, bir yarıştı.

Gözlerimi açamayacak kadar yorgun ve acı içindeydim. Bacaklarım kesilip tekrar dikilmişçesine ağrırken, hareket ettirmek ölüm gibi geliyordu.

Boğazımın şiş olduğunu, bilincimi daha yeni kazanmış olsam bile anlamıştım. Gözlerimi açsam ve su, diye yalvarsam dahi sesim çıkmazdı. Çünkü ses tellerimin çürümüş olduğuna emindim. Hatta bir tek onun da değil, tüm bedenimin ezik ve çürüklerle kaplı olduğuna yemin edebilirdim.

Çok başka bir acıydı bu. Ölmek daha mı acısız olur diye düşündürecek kadar sızılı, zehirli bir sancıydı.

''Sen gerçek bir salaksın.'' diyen beyaz ışık karşısında beynimin içine elektrik verildi. Dişlerimi sıkarak bu yoğun acı  ve baş dönmesini atlatmaya çalışsam da, mor saçları ile ışığın önüne geçen Atlantis varken bu çok zordu.

Pekala, benimle konuşan ahiret hayatı değildi. Sadece Atlantis'ti.

''Başım dönüyor.'' demeye çalıştım hafifçe. Boğazlarım ses tellerimle beraber zonkladı. Tekrardan gözlerimi yumdum. ''Ayrıca bacaklarım mı koptu ?''

Prometheus Desmotes | JenoWhere stories live. Discover now