BÖLÜM - 5

379 38 4
                                    

Ahmet'den kurtulmanın yolu yoktu. Peşimi bırakmıyordu. Liseli ergenler gibiydik. Ben nereye Ahmet oraya...
Yaşadığı olay yüzünden ona acıyıp evet demek istemiyordum.
Bu çok yanlış bir karar olurdu.
Zaten Ahmet'e acımıyordum, sadece üzülüyordum.

Ahmet gözümün önünde el sallıyordu.
"Burada mısın? Gözlerin dalmış."
Başımı bir sağa bir sola sallayarak kendime geldim.
"Sen beni hiç rahat bırakmaz mısın arkadaşım?"

En son arkadaş olmaya karar vermiştik.
"Arkadaş kelimesi hoşuma gitmiyor. Sürekli vurgulayıp durma. Anladık arkadaşız."
Cümlelerini tiksinircesine söylemişti.
Ben ise içten içten bu hallerine gülüyordum.
"Kabul ettiğini sanıyordum bu arkadaşlık işini?"
Gözlerini devirdi.
"Sana yakın olabilmek için Cansu. Bunu göremeyecek kadar saf mısın?"
Tabii ki de biliyordum. Sadece onun ağzından duymak daha eğlenceli oluyordu.
Sütümden bir yudum aldım.
"Aa gerçekten mi?"
Şaşkın bir surat ifadesi yapmaya çalışmıştım.
"Gerçekten oyunculuk namına hiç bir yeteneğin yok." sırıtıyordu.
"Sırıtmayı bırak da kahvaltını et."

Ada Cafe'de kahvaltı yapmayı seviyordum. Deniz, ayaklarımızın altında gibi oluyordu.
Çalışanları çok içten, sevecenlerdi.
Sahibi Zeynep Hanım, burayı çok zorluklarla açmıştı. 25 yıl sonra eşinden ayrılmış, bir kuruş parası olmadan kapıda kalmış. Kendi tırnaklarıyla buralara kadar gelebilmişti.

Bir kez daha Ahmet, derin düşüncelerimden beni sıyırdı.
"Seni götürmek istediğim bir yer var."
"Ben sadece kahvaltıyı kabul ettiğimi hatırlıyorum."
Küçük bir çocuk gibi dudaklarını büzdü.
"Hadi ama. Oyun bozancılık yapma."
"Peki. Nereye götüreceğine bağlı."
"Süpriz."
"Süprizleri severim."
"Sevdiğini bildiğim için süpriz, Cansu."

Hesabı ödedikten sonra elini uzattı.
Tutmakla tutmamak arasında kalmıştım.
"Arkadaşça..."
"Ne zamandan beri arkadaşlar elele tutuşuyor?"
Sırıttım.
"Sen tutarsan eğer, o zaman bu zaman olacak."
Ne kaybedebilirdim ki?
Elimi tutmasına izin verdim.
Parmaklarını parmaklarıma kenetledi.
Parmaklarımı kıracak kadar sıkı tutuyordu.
"Kaçmayı düşünmüyorum. Bu yüzden parmaklarımı sımsıkı tutmaktan vazgeçmelisin."
Şaşırmış bir şekilde parmaklarını gevşetti.
Istemsiz olarak sımsıkı tutuyordu sanırım.

"Ipucu yok mu?"
"Imm bir düşüneyim."
Sempatik hareketlerle düşünmeye başlamıştı.
"Ağaç."
"Ağaç mı?"
"Evet." kocaman sırıtıyordu.
"Bu sefer neyin peşindesin, Güney?" Kıkırdadım.
Hoşuma gitmişti.
"Senin."
Üzerime geldiği zamanlarda söyleyecek pek bir şey bulamıyordum. Susuyor ve genelde kızarıyordum.
Onunda bu durum çok hoşuna gidiyordu ve sürekli olarak üzerime oynuyordu.
"Küçükken babamla beraber yaptığımız bir yere götüreceğim seni."
"Kulağa hoş geliyor."
Mırıldanırcasına,
"Severdin. Zamanında..." dedi.
"Ne demek oluyor bu?"
"Ne? Ne demek oluyor?"
"Az önce söylediğin?"
Anlamamazlıktan gelmesine sinirlenmiştim.
"Ne söyledim?"
"Güney!"
"Hazanoğlu."

Cevap vermedim. Bunu hep yapıyordu. Ve gerçekten karanlık tarafından sıkılmaya ve korkmaya başlamıştım.
Belki de bu yüzden kendimi ona tamamen adayamıyordum.

Hayır hayır. Bu yüzden değildi. Ama bu davranışlarınında etkisi yok değildi.
Kafamı kurcalamaktan başka bir işe yaramıyordu. Üstüne gitmek, sormak istesem de bu cesareti kendimde bulanıyordum. Henüz.

"Gelmedik mi daha?"
"Az kaldı yavru kuş."

Sahilleri birbirinden ayıran doğal yollarla oluşmuş ağaçlardı. Sitelerde, bu konumlara göre sahillerini sahiplenmişlerdi. Öyle bir yer vardı ki-Ahmet'in beni getirdiği yer- iki sahil arasında kalmış ağaçların arasından geçtiğin zaman denizin içine doğru heybetli bir ağaç duruyordu.
Gözlerim ışıldadı. Ağacın heybetli duruşu ve arkasından gelen güneş ışıkları...
Ayağacın en yüksek dalından sarkan ip...
Ahmet ağaca doğru ilerledi ve ipi çekti.
Bir salıncak.
İşte bu gerçekten hoşuma gitmişti.
Tişörtünü çıkartarak bir ucundan tutup şortunun içine soktu.
Ah! Kasları güneş ışığında daha güzel görünüyordu.
İstemsiz olarak onu izlerken sırıtıyordum.
Salıncağı ayarladıktan sonra yanıma geldi.
"Ayakkabılarını çıkart."
Emir vermesine rağmen sözünü dinledim. Ayakkabılarımı çıkartarak çantamla beraber kumların üzerine bıraktım.
Bırakır bırakmaz belimden yakaladığı gibi kucakladı.
Kahkahalarla gülüyordum.
"Bırak beni."
"Hayır seni asla bırakmayacağım."

Rüya Gibi #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin