BÖLÜM - 29

110 8 3
                                    

Sınavlar yüzünden pek odaklanamadım ama artık sizinleyim, votelere bağlı olarak her güne yeni bölüm düşünüyorum artık
:D iyi okumalarrr :))

Cansu...
Sana hiç Cansu ismiyle seslenmedim. Seslenmek zorunda kalmadığım zamanlar hariç. Bunun nedenini hiç düşündün mü?
Bu da ne demek oluyordu? Beni sevdiğinden dolayı bana yavru kuş diyor sanıyordum.
Bunun için sana bir çok neden sayabilirim. Ve bu sayacaklarımı yüz yüze söyleyemezdim. Senin o olduğunu...
"Dur dur Cansu okuma! Dur lütfen."
Ahmet birden içeri girmişti. Neler oluyordu?
"Hey! Bu benim mektubum ve okumak istiyorum."
"Hayır, okumana izin veremem. Şimdi değil."
"Ne demek izin veremem?"
Bir eli kalbine koymuş diğerini bana doğru uzatmıştı. Mektubu ona veremezdim. Yazdıklarını merak ediyordum. Ve sonuçta okumam için yazmıştı. Peki, şimdi ne değişmişti?"
"Neden okumamı istiyorsun?"
"Çünkü zamanı geldiğinde ben anlatmalıyım sana."
"Neyi?!" sesim artık olduğundan fazla çıkmaya başlamıştı.
"Neyi anlatmalısın Ahmet? Aylardır benden ne saklıyorsun? Sürekli imalarda bulunuyorsun ama anlamıyorum. Anlıyor musun? An-la-mı-yo-rum!"
Gözlerini gözlerimden kaçırdı. Bir şeyler sakladığı kesindi. Oysa bana kurduğu saçma sapan cümlelere önem verip üzerine gitmemiştim.
"Bana izin ver. Açıklayacağım her şeyi. Ama önce mektubu almam gerekiyor."
Hayır, mektup bende kalacak ama yine de açıklayacaksın."
"Yapamam."
Eli kalbinde yatağın üzerine oturdu.
"Ne oldu? Kalbin mi?"
Başını salladı. Bir şeyler yapmalıydım.
"Su. su ister misin?"
"Evet."
Odanın kapısını hızlıca açmamla kızlara çarpmam bir oldu.
"Biz. Sadece. Şey. Imm..." dedi Irmak.
"Kesin sesinizi! Daha sonra soracağım bunu size."
Tam mutfaktan elimde suyla çıkıyordum ki kapının çarpma sesini duydum. Odama doğru koşturdum ama giden Ahmet'di. Gitmişti. Öylece bırakıp hiçbir şey söylemeden gitmişti.
Mektup? Mektubu ne yapmıştım?
Ah salak kafam! Kalbini kullanarak mektubu yatağa fırlatmamı sağladı. Mektubu aldı ve gitti. Neydi bu kadar önemli olan? Ne saklıyordu benden? Arkasından gitmeyecektim. Bu defa her şeyi yoluna koymak için ben uğraşmayacaktım. Elimdeki suyu mutfağa götürmek için tekrar odamdan çıktım.
"İyi misin?" dedi Feyza. İyi miydim gerçekten?
"İyiyim." dedim.
"Neler oldu içeri de?" dedi Ezgi.
Derin bir nefes aldım. Eğer kızlara anlatmazsam kurtuluşum yoktu. Bir şekilde öğrenirlerdi ve ben uyumak istiyordum.
"Ahmet son sürprizinin odamdaki çekmecede olduğunu söyledi."
"Evet, biliyoruz." dedi Begüm.
"Zarfın içinde bir mektup vardı. Tam okumaya başlamıştım ki..."
"Ahmet geldi." dedi Irmak.
"Aynen öyle." dedim bitkin bir şekilde.
"Okuyabildin mi?" dedi Feyza.
Başımı bir sağa bir sola salladım. Çünkü başlangıç kısmından hiç bir şey anlaşılmıyordu.
"Bir şey dedi mi mektupla ilgili?" dedi Ezgi.
"Evet. Zamanı gelince kendisi anlatacakmış."
"Neymiş bu kadar önemli olan ya?" dedi Begüm. Beni daha da meraklandırırcasına.
"Neyse ne kızlar. Sonuçta Ahmet anlatacağım dediğine göre uzatmanın alemi yok. Şimdi Cansu'nun moralini düzeltelim." dedi Feyza.
"Evet, kim cips istiyor?" dedi Irmak.
Uyumak istiyordum ama hem Feyza haklıydı hemde kızlar yarın gideceklerdi ve boşu boşuna kendimi üzmenin alemi yoktu.
"Ben!" dedim. Kızlar şaşırmış bir şekilde bana bakıyorlardı.
"Hadi hadi. Yanında jelibon, çikolata, kola falan getirmeyi de unutma tatlım." dedim. Neşeli bir sesle. Çünkü arkadaşlarım bunu hak ediyorlardı.

''Hangi filmi izliyoruz?'' dedi Begüm neşeyle.

''Aşkın 500 Günü'ne ne dersiniz?'' dedi Ezgi.

Hayır hayır. Bu filmi en son Ahmet'le beraber izlemiştik ve gerçekten izlemek istemiyordum. Şu an için Ahmet'i hatırlatan hiç bir şey istemiyordum.

''Bence korku filmi izlemeliyiz.'' dedim.

Kızlar yüzüme 'şaka mısın sen?' der gibi bakıyorlardı. Hadi ama korku filmlerinden korktuğum gerçeği Ahmet'i hatırlama gerçeğinden daha baskın gelmişti hepsi bu.
"Ama sen korku filmlerinden nefret edersin." dedi Begüm.
"Ama şu an Ahmet'den daha çok nefret ediyorum."

********************
"Cansu anne? Hu hu?"
Üzerimde ağırlığın ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bir de bu ses. Anne mi demişti?
"Uyan artık anneciğim babamla biz acıktık."
Gözlerimi açmak çok zor geliyordu. Kızlarla sabaha kadar oturmuştuk ve ben neredeyse daha yeni dalmıştım. Üstelik bu anne baba olayı da neydi?
Gözlerimi açmak yerine yorganı kafama geçirmeye çalıştım.
"Hey hey dur ne yapıyorsun?"
Gözlerimi açmak zorunda kalmıştım.
"Ya sende kimsin? Ama ben seni yerim." Üzerimde pembeler içinde bir kız bebek yatıyor ve gülümseyerek bana bakıyordu. Bebeği incitmeden göğsümden kollarıma aldım.
"Sen nereden çıktın?" dedim tombiş yanaklarını okşarken.
"Söylemiştim ya teyzemin kızı diye."
Ahmet. Her işin içinden çıkmasan olmuyor mu? Sanki burada yokmuş gibi davranarak Sare'yi alarak içeri geçtim. Aralık ayındaydık ve ev ona göre soğuk olabilirdi. Sare'yi kucağımdan ayırmadan mutfağa yöneldim. Doğalgazın derecesini buradan bir yerden ayarlıyor olmamız gerekiyordu çünkü Feyza yüz kere göstermişti.
"Ne arıyorsun?"
Ahmet'in sorusu karşısında cevap vermeme hakkımı kullanmaya devam ediyordum. Uzun bir süre daha kullanacaktım.
"İşte buldum." dedim kendi kendime konuşurcasına. Sıcaklığı ayarladıktan sonra az önce içeri de gördüğüm Sare'nin çantasına yöneldim. İçerisi biraz daha ısınana kadar üzerine ceket falan giydirmeliydim. Erkek milleti işte çocuğu öylece getirivermiş.
"Hanimiş Sare'nin ceketi?"
"Buradaymış." dedi Ahmet.
"Sareciğim Ahmet Ağabeyine söyler misin onunla konuşmadığımı." dedim Ahmet'e hiç bakmadan.
"Sareciğim söyler misin Cansu Annene Ahmet Babam seni çok seviyor diye."
"Ne annesi babası ya?"
"Evlilik öncesi deneme yapıyoruz, bozma." dedi Ahmet.
"Evlilik öncesi mi? Güldürme beni.
Sareciğim ben yüzük göremiyorum parmağımda sen görüyor musun?" Parmağımı Ahmet'in gözüne gözüne uzattım. Aslında böyle bir şeyi demek gibi bir maksatım yoktu ama olaylar birden gelişivermişti.
"İstediğin yüzük olsun." dedi elini saçlarına götürürken. İşte bu hareketi beni benden alıyordu. Sare'nin ceketini giydirdikten sonra kucağıma alıp ayağa kalktık. Bizimle birlikte Ahmet'de ayaklanmıştı. Yolumuza çıkmak istercesine önümüze dikildi. Bir adım attı ve bir adım daha. Evet, burun burunaydık ve benim onu öpmemem için hiç bir sebep yoktu. Hayır, vardı! Kendime hakim olmalıydım!
"Çekil önümden." dedim.
"Sesinden daha çok beni öp diyormuşsun gibi anlaşılıyor."
Pislik!
"Ukala." dedim ve sağa doğru bir adım atarak geçmeye çalıştım. Benimle birlikte sağa ve sola adım atıyor her seferinde ise önüme durmayı beceriyordu.
"Kes şunu."
"Neyi?" Yüzünde muzhip bir ifade vardı.
"Önümüzden çekil artık."
Bir adım yana kayarak eliyle buyurun yaptı.
"Sonunda." gözlerimi devirerek oturma odasına geçtim. Kızlar sabahın erken saatlerinde yola çıkmışlardı ve Feyza sanırım hala uyuyordu.
"Benimle konuşmayacak mısın?" Ahmet, elini beline koymuş gibi kedi gibi bakışlar atıyordu.
"Bana o mektuba neler yazdığını söylemezsen eğer evet, konuşmayacağım."
Başını yukarı kaldırdı ve ellerini havaya dikti.
"Pekii anlatacağım."
"Ne zaman?"
"Kayın kenara."
Koltuğun üzerindeki Sare'yi göğsüme koyarak Ahmet'e yer açtım. O da yanımıza oturarak Sare'nin saçlarından öptü.
"Bak benim tek yaşadığım olay Rüya'nın ölümü değil."
Nasıl Rüya'nın ölümü değil? Başka ne yaşamış olabilirdi ki?
"Ne demek bu?"
"Sana zamanı gelince Rüya'yı anlattım değil mi?"
Sessizce başımı salladım. Bir elimle de Sare'nin yanağını okşuyordum.
"Ve bu olayı da zamanı gelince anlatacağım. Kendimi hazır hissettiğim zaman."
"Ne zaman?"
"Çok soru soruyorsun. Hanimiş Sare'nin babası?" dedi gülerek. Sanki az önce olanlar hiç olmamış gibi birden nasıl böyle gülebiliyordu? Ahmet'in yaptıklarına aklım ermiyordu ve hiç bir zaman ermeyecekti.

Rüya Gibi #Wattys2015Where stories live. Discover now