BÖLÜM - 16

71 9 0
                                    

Canlarım günü gününe yeni bölüm paylaşmak adına bölümler biraz daha kısa oluyor, kusuruma bakmayın. Öpüldünüüz :))
Hayallerimin şehrindeydim. Her şeyden herkesten uzakta bir tarafımda en yakın arkadaşım bir tarafımda sevdiğim adamla beraberdim. Kendime ait bir evim vardı. Sürekli bana karışan bir babam yoktu. Odanı topla diye bağıran bir annem de yoktu. Canım ne isterse ondan yiyecek, canım ne isterse oraya gidicektim.
RESMEN ÖZGÜRDÜM!
'ÖZGÜR KIZ' hayallerimi gerçekleştirebilektim. Feyza ile beraber hazırladığımız, 'Üniversite de Yapılacak 100 Şey' adlı projemizi hayata geçirecektik. Her şey mükemmel olacaktı. Üniversitenin ve İstanbul'un altını üstüne geçirecektik. Tabii bu hayallerim Ahmet'le sınırlı oluyordu. Bazen sırf bu yüzden,
"Aşkım ilişkimize dört yıl kadar ara versek sonra yine birleşir evleniriz. Olmaz mı yaa?" diyesim gelse de diyemiyordum. Kelimelerim boğazımda düğüm düğüm takılıyordu.
"Yavru mobilyaların düzenini nasıl yapalım?"
Yine derin düşüncelerimden beni alıp koparan Ahmet oldu.
"Bence L koltuk manzarayı görsün. Bu güzelliğe sırtımızı dönmeyelim."
Ahmet kaydını bizim okula aldırmıştı. Evini de bize yakın -ve okula yakın- bir yerde tutmuştuk. Deniz'le beraber kalacaklardı.
Evleri, apartmanın en üst katındaydı ve iki katlıydı. alt katında mutfak ve banyo vardı. Üst katında ise merdivenlerden çıkar çıkmaz geniş bir alana giriyordunuz. -ki burası salon oluyordu.- Arka tarafta da iki tane yatak odası vardı. Ahmet'in ve Deniz'in evinden getirdiğimiz eşyalar adeta uyum içerisindeydi. Sanırım erkek evi olmasından kaynaklanıyordu.

Yazlıktan geriye kalanlar olarak dört kişi kalmıştık. Tuncay İstanbul da olmasına rağmen karşı yakada olduğu için görüş vakitlerimiz sınırlı oluyordu.

"Öldüm!"
Feyza yorgunluktan kendini koltuğa atıvermişti.
"Al benden de o kadar." diyerek yanındaki koltuğa da ben kendimi attım.
"Ne zor işmiş ev taşımak."
"Oysa İzmir de ev taşırken hiç yardım etmezdim. İki eşya değil mi derdim."
"Al iki eşya şimdi sana."
Biz kahkahalar eşliğinde konuşurken Ahmet ile Deniz de yanımıza geldi.
"Akşama ne yiyoruz?"
Bu teklif Deniz'den gelmişti.
Feyza sinirlerine hakim olamayıp,
"Gel beni ye!" dedi.
Deniz sinirlendiğini anlayınca daha çok üstüne gitmeye başladı. Oturduğu koltuktan Feyza'nın yanına gelerek,
"Yerim." dedi.
Daha fazla kavgalarına şahit olmamak için Ahmet'e doğru döndüm.
Her zamanki gibi beni izliyordu.
"Sevgilim."
"Yavru kuş."
"Aslında bende acıktım." güldüm.
"Tamam, hazırlanalım yemeğe gidelim."
"O zaman eve gidip duş almam gerek."
"Bırakayım ben seni."
"Aşkım yan apartmanda oturuyoruz." güldüm.
"Olsun."
Yanına doğru yaklaştım. Yanağına öpücük kondurdum.
"Hem sende hazırlanmayacak mısın anca olur zaten."
Bu arada Feyzalara dönüp baktığımda hala şakalaşıyorlardı.
"Millet! Yemeğe gidiyoruz."
Deniz, Feyza'yı bırakarak,
"Olleeyy!" dedi.
Feyza da kötü bakışlar eşliğinde yanıma geldi.
"Duş benim!" diyerek alt kata koşmaya başladım.
Feyza da bana yetişmeye çalışıyordu.
"Ya ama haksızlık bu!"
"Önce davransaydın madem."
Asansör sekinzinci katta olduğu için şanslıydım.
Feyza gelmeden asansöre bindim.
Caddeye çıktığımda başımı kaldırıp yukarıya baktım. Ahmet bana bakıyordu. Öpücük gönderdim.

Hızlı adımlarla eve doğru ilerledim. Feyza hala gelememişti. Asansöre bindim. Ahmet'ler gibi biz de sekizinci katta oturuyorduk. Fakat evimiz tek katlıydı; küçük ve şirin.
Girer girmez salona açılıyordu kapı. Amerikan tarzı mutfak yapmışlardı.
Arka tarafta da iki tane oda vardı.
Evin genelini pembe olarak düzmüştük.
-Çocukluktan verdiğimiz bir sözdü.-
"Eğer üniversiteye gidersek evimizin her yer pembe olsun mu kanka?"
"Olsun kanka."
Anılarımdan sıyrılıp çantamı koltuğun üzerine atar atmaz kendimi duşa attım.

Duştan çıkar çıkmaz Feyza kendisini içeri attı.
"Sonunda."
Yapmacık bir öpücük göndererek odama yöneldim.
Dolabımdan kolsuz şifon gül rengi bir gömlek çıkardım. Altına beyaz dar bir kot pantolon seçtim. O kadar yorulmuştum ki ince topuklularla yürütebileceğimi sanmıyordum. Bu yüzden dolgu topuk bir ayakkabı seçerek ayaklarıma geçirdim. Ben makyajımı yaparken Feyza da duştan çıkmıştı.
Üzerine, salaş bir tşört ve kot pantolon giymişti. Ayakkabı olarak da spor ayakkabıyı tercih etmişti.
"O kadar saat ev taşıdık ve sen hala topuklu ayakkabı giyebiliyorsun. Kesinlikle bir ödülünü hak ediyorsun."
"Onu bunu bırak da KENDİ EVİMİZDEYİZ farkında mısın?"
Birden dayanamayıp birbirimize sarıldık. Hoplayıp zıplıyor çığlıklar atıyorduk.
Yaşımız kaç olursa olsun her zaman çocuk kalacaktık.
"Hadi daha fazla bizimkileri bekletmeyelim."
"Bizimkiler?"
"Evet. Deniz seninki Ahmet benimki." güldüm.
"Bu da bizim hayalimizdi."
"Sevgililerimizin kanka olması."
Bir kez daha çığlıklar eşliğinde birbirimize sarıldık.
Kapının çalınmasıyla anın büyüsü bozulmuştu.
Koşarak kapıyı açtım. Ahmet ve Deniz. Zaten başka kim bize misafir olarak gelecekti ki?
"Çığlıklarınız aşağıdan duyuluyor."
"Aa siz miydiniz? Gelin gelin."
"Ne o başka birini mi bekliyordunuz küçük hanım?"
Deniz etrafa bakınıyordu.
"Feyza arka oda da."
Gülümsemesiyle teşekkür ederek arka odaya gitti.
"Senden başka kimseyi beklemiyorum. Sende sınırlarını zorlarsan eğer seni de beklemem."
"Hmm. Küçük çaplı tehdit kokuları alıyorum."
"Aa! Ne münasebet." kıkırdadım.
"Gel buraya."
Belimden yakalayarak beni kendisine doğru çekti.
Burnumu burnuna sürttüm.
"Anın büyüsünü bozacağım ama."
"Ama ne?"
"Biz hiç kavga etmedik farkında mısın? Ay dur maşallah diyeyim."
"Bu mudur yani sorun? Bende bir şey oldu sandım."
"Sorun değil yani dört ay oluyor ama hala aramıza soğukluk girmedi. Bu muhteşem bir şey." gülümsedim.
"Sen bunları dert etme. Biz birbirimizi sevmeye devam ettiğimiz sürece kavga etsek bile ayrılmayız. Ayrılmayız değil mi?"
"Ayrılmayız. Sana küssem bile gitme."
"Gitmiyorum bir yere burdayım."

Rüya Gibi #Wattys2015Where stories live. Discover now