BÖLÜM - 10

141 17 0
                                    

Ahmet'in heyecanı her halinden belli oluyordu. Ona daha önce hiç böyle davranmamıştım. İçimde yaşayan kelebekler artık konuşmam gerektiğini fısıldayıp duruyorlardı bana.
"Nereye gidiyoruz yavru kuş?"
"Baş başa kalacağımız bir yere." aslında kafamda nereye gideceğimizi tam olarak kestirmiş değildim. Arabaya bindiğimizde nasıl olsa aklıma bir yerler gelebilirdi.
"Böyle düşündüğüne göre aklında bir yer yok."
Güldüm.
"Beni iyi tanıyorsun."
Sonunda bunu kabullenmene çok sevindim, yavru."
Karşımda kartlarını açık oynamayan bir Ahmet vardı. Her zaman kapalı konuşurdu. Hatta çoğu zaman bir bilmece gibiydi. Ama ben bu haliyle seviyordum onu. Benden başkasına gülmemesini, en rahat benim yanımda olmasını, hatta her şeyi benimle yapmasını çok seviyordum. Bu kendimi daha çok özel hissettiriyordu. Söylediği şarkılarda ses tonunda kendimi buluyordum. Bir yerlerinde hep ben vardım. Sadece benim fark edebileceğim yerlere saklamıştı beni ve gelip bulmamı istiyordu. Ahmet'i keşfetmek hoşuma gidiyordu. Sadece benim yapabileceğim bir yap - boz.
Belki de bir Leyla ile Mecnun değildik ama okunmaya değer bir roman gibiydik.
"Nereye gideceğimize karar verdin mi?"
Bulmuştum! Üzerime baktım. Gayet uygundum.
"Merkeze."
"Kalbim bir alışverişi daha kaldıramaz haberin olsun."
"Alışveriş yapmaya gitmiyoruz. Önce bir şeyler yiyelim."
Elimi karnımın üzerine koydum. Kurt gibi acıkmıştım.
"Hay hay. Emriniz olur hanımefendi."

Bütün bir yol boyunca radyoda çıkan her şarkıya eşlik ettik. Ahmet'le yolculuk yapmanın ne kadar eğlenceli olabileceğini düşündüm.

Merkeze geldiğimizde Ahmet beni çok şık bir İtalyan Mutfağı olan bir restoranta getirmişti. Ama benim hayalim böyle bir yer değildi. Arabayı park ettikten sonra elinden tuttum. Restorantın tam tersi istikametine doğru yürümeye başladım.
"Yanlış yöne gidiyoruz."
"Hayır, bizim gideceğimiz yer bu tarafta."
Sahile doğru ilerliyorduk. Çok güzel balık ekmek yapan bir seyyar satıcı tanıyordum. Onun balıklarından başka bir yerde bulamazdınız.
Neyse ki Ahmet'in beni getirdiği yere çok yakındı. Çok geçmeden gelmiştik bile.
"Buna hayır diyemem."
Ahmet'e biliyordum bakışı attım.
"Çok bilmiş." güldü.
"Düşüncelerimi ne zaman okumaya başladın? Ya da ne zamandan beri düşünce okuyabiliyorsun?"
"Güzel sorular ama balık ekmek daha güzel gözüküyor. Üzgünüm seni balık ekmekle aldatacağım."
İçten içten gülsem de güldüğümü belli etmemeye çalışmıştım. Aldatmanın her konusu geçtiği yerde rahatsız oluyordum. Bu sefer çok fazla rahatsız olmasam da Zeynep'i sevgilisi sanıp yaşadıklarım aklıma gelince susma kararı aldım.
Ahmet balık ekmekleri almaya gittiğinde bende sahilde kayalıkların üzerine oturdum ve anneme bir mesaj attım.
"Arkadaşımla merkeze geldik. Geç geleceğim beni beklemeyin. Seni seviyorum."
Annem anında geri döndü.
"Kim bu arkadaş? Ahmet mi?"
"Evet."
"Tamam. Öpüyorum. Dikkat et. Seni seviyorum."
Annemin itiraz etmemesine ya da bana karışmamasına çok mutlu oluyordum. Eminim babam buraya geldiğinde burnumdan getirecekti. Her şeye karışmayı ve kızmayı çok severdi. Dışarıdan tam olarak 'sert baba' profili çiziyordu. İçide dışından beterdi.
Daha fazla bu konuları düşünerek canımı sıkmak istemiyordum.
Ahmet'in yanıma gelişini izledim. Üzerinde geniş yaka yırtık pırtık bir tşört ve şort vardı. Kolunda saati, ayağında spor ayakkabıları vardı. Kemik güneş gözlükleri gözündeydi. Tek eliyle balık ekmekleri tutmuş diğer eline de kolaları sıkıştırmıştı.
Yanından geçen her kız dönüp tekrardan tekrardan bakma gereği hissedercesine dönüp dönüp bakıyorlardı. Benim ise tek düşündüğüm O BENİM diye haykırmaktı.
Bir şey söylemeden yanıma oturdu. Elinden kolamı ve balık ekmeğimi aldım.
Önce Ahmet'in yemesini bekledim.
Bir ısırdık aldı.
"Immmm. Enfes."
"Söylemiştim."
"Zeynep sana ne anlattı?"
Zeynep'i asla ele vermeyecektim.
"Bana aşık olduğunu." otuz iki dişimi birden göstererek sırıtıyordum.
"Bunu sana Zeynep'in söylemesi gerekmiyordu. Anlaman gerekirdi."
"Kızlar kendileri anlamak istemez. Duymak ister hissetmek ister."
"Daha ne yapayım o zaman ben?"
Haklıydı. Her anımızda beni sevdiğini söylüyordu zaten. Ama bugün onunla uğraşasım vardı.
"Aa! Ne zaman?"
Gülmemek için yanaklarımı ısırıyordum.
" Cansuu!"
Sinirlenmek yerine gülerek söylemişti. Bana ne olursa olsun sinirlenemiyordu. Ama bir ilişkiye damdan atlanır gibi atlanırsa nasıl devam eder bilemiyordum.
Karşılaştığımız ilk günden beri flörtleşiyorduk. Birbirimize zaman tanımamıştık. Daha doğrusu Ahmet bana tanımamıştı.
Başımı omzuna yasladım. Balık ekmeğim hala bitmemişti.
"Yemeğini yemezsen istediğin yere götürmem."
"Çocuk muyum ben?"
"Çocuk gibisin. Huysuzsun. Dengesizsin. Daha sayayım mı?"
"İstemez sayma."
Başımı omzundan kaldırmıştım. Benimle uğraşmak için söylediğini bilsem de kendimi naza çekiyordum.
"Gel buraya yavru kuş."
Gülümsemesine karşı koyamadan tekrardan eski yerime yerleştim. Bu defa kendisi yan dönmüştü bende göğsüne yaslanmıştım.
Balık ekmeğimden bir parça kopararak Ahmet'e verdim. Parmağımla beraber ekmeği de midesine indiriyordu.
"Yavaş ye yavaş."
"Senin ellerinden olunca yemek, olay değişiyor."
Gülümseyerek cevap verdim. Uzunca bir süre daha Ahmet'in göğsünde kalmak istiyordum. Sırf bu yüzden yemeğimi yavaş yavaş yediğimi söylesem yalan olmazdı.

"Evet, hadi bakalım. Gidiyoruz."
Birden ayağa kalktım.
"Nereye?"
"Önce ellerimizi yıkayalım sonra aklımdaki o yere."
"O yer neresi Cansu?"
"Çok soru sorma gel."
Ellerimizi yıkayabilmek adına gördüğüm ilk cafeye girdim. Garsona lavaboyu kullanma izni aldıktan sonra ellerimizi yıkayıp çıktık.
Çantamdan çıkardığım şekerden birini Ahmet'e uzattım.
Şekeri ağzına atarken,
"Arabayı sen kullan o halde."
Arabayı? Arabasını? Ahmet'in? Arabasını? Audi'yi? Ben? Kullanacaktım?
Anahtarları elime tutuşturdu. Yapabileceğimi sanmıyordum.
"Be-ben kullanamam."
"Neden?"
"Çünkü bu senin araban. Başına bir şey gelsin istemem."
Güldü.
"Hadi oyalanma. Senin kullanmanı istiyorum."
Şoför koltuğunun yanına geçti oturdu.
İster istemez şoför koltuğuna oturmuştum.
Tamam benim arabamda Fiat 500L'ydi ultra süper bir araba değildi.
Ama şu an benim himayem de olan Audi A8'di.
Kullanabileceğimden emin değildim.
Ellerim şimdiden titriyordu bile.
"Hadi ama. Alt tarafı başka birinin arabasını kullanıyorsun."
Benimle dalga mı geçiyordu? Yoksa gerçekten mi söylüyordu?
"Arabayı bir yerlere çarparsam alt tarafını görürsün."
"Sorun değil." omuz silkti.
Acaba çok mu zenginlerdi? Daha önce bunu hiç düşünmemiştim. Gider gitmez Deniz'e sormam gerekiyordu.
Derin bir nefes alarak arabayı çalıştırdım.
"İşte bu kadar basit."
Ayaklarımın altında kayan arabanın zevkini çıkarmak istiyordum. Gaza yüklendim.
Ahmet keyifle beni izliyordu.
"Nereye gidiyoruz?"
"Lunaparka."

Rüya Gibi #Wattys2015Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang