II

2K 57 14
                                    

SALİHA HANIMIN ÖYKÜSÜ: ÇOCUKLARIN AŞKI     

Aşağıda anlatılacak öyküden anlaşılacağına göre, aşkın ve sevgi güneşinin, henüz ergen yaşa varmamış çocukların yüreklerine bile doğabildiği, okurların garip karşılamasına ve şaşırmasına yol açmasm. Çünkü, aşk doğal bir emirdir ki insanoğlunun her bir kısmında, yâni erkeğinde dişisinde, ufağında büyüğünde, çocuğunda yetişkininde, gencinde yaşlısında, yoksulunda varsılında, akıllısında kalın kafalısında, bügininde bilisizinde, uygarında yabanında ortaya çıkar. Herkesin gönlü aşkla yoğrulmuştur. 

 Beşikte olan çocukların gönülleri dahi aşktan çok boş değildir. Hele yeni yetişen çocukların gönlünde çoğu kez aşk ve sevgi coşar. Onlar dahi severler, sevilirler. Gönüllerinde bir güç duyumsarlar. Ancak zavallılar, o aşkın neden geldiğini ve bir güzelliğin gereği olduğunu anlayamazlar. Aşkı işitirler, ama aşk denilen şeyin hemen (hemen) duyumsadıklan duygu olduğunu bilmezler. İşte doğa, bütün insanoğullanna aşkı eşitlik üzre bölüştürüp hiç kimseyi (aşktan) yoksun bırakmamıştır. Akılsız, bilimsiz, kaba saba, erdemsiz, sabırsız, acımasız, ahlâksız adam bulunur; ama aşksız adam bulunmaz. Aşk ve sevgi, herkeste vardır; ancak çekici bir güç olmadıkça eyleme geçmez. İşte  aşkta bütün dünyaca tanınması ve etkilemez gibi görünmesi, bundan dolayıdır. İnsandan başka, kimi hayvanların dahi aşktan uzak olduğunu ileri sürmeye cesaret edemeyiz. 

 Şu düşünceleri bırakıp konuya gelelim: Sâliha Hamm, Ayşe Kadın'ın zorlamasıyla, aşağıdaki gibi kendi serüvenini kimileyin ağlayarak ve  gülerek anlatmaya başladı: 

— Babam anam genç evlenmişlerse de, bir çok zaman Cenâb-ı Hak evlât vermedi. Soma, anam kırk yaşındayken ben dünyaya geldim. Beş yaşına bastığım gibi, babam mektebe götürdü. Dört sene okuduktan sonra, benden iyi bilenlerin bazısı çıktılar, gittiler; bazısmı geçtim. Hâsılı' mektepteki kızların derste birincisi oldum. Babam anam böyle okuyup yazdığımı gördükleri gibi, beni o kadar severlerdi ki, tarif olunmaz. Az zamanda ben, mektepteki kızların ikinci hocası oldum... Sâliha Hanım okur yazar bir kadın olmakla, söylediği sözlere kimi terimleri karıştırdığından, Ayşe Kadın, hanımının bütün söylediklerini anlamayıp, ancak, ikinci hoca olduğunu işittiği gibi: 

— Maşallah hanim! Maşallah! Âdem (2) ufak akilli, buyuk da akilli.

(1) Sözün kısası, (2) İnsan. 

 Amma ufak akilli değil, buyuk da... demeye başlar başlamaz, Sâliha Hamm: 

— Sözümü kesme, dinle ne söyleyeceğim, dedi: 

— Mektepteki oğlanlardan ise en iyi bilen ve hepsinden büyük Rifat Bey idi... 

— Kim Rifat Bey? Bizim merhum afandi!

— Evet ama, sözümü kesme dedim, hepsini söyleyeceğim.

— Subhânallah! (1)

— Rifat Bey ile bir derste idik, beraber okurduk. Ben onu çok severdim. Hiç bir başka kız veyahut çocukla konuşmazdım. Onunla konuşmaya can verirdim. Başkalarının söyledikleri sözler, bana bütün bütün saçma görünürdü. Beni sıkardı. Rifat Bey'in sözlerini ise, pek manâlı bulurdum. Hocanın sözlerinden de Rifat Bey'in sözlerini daha âkılâne (2) bulurdum. Gündüzün onunla söylediğim sözleri, gece, tekrar tekrar dilime vird (3) gibi getirirdim. Rifat Bey'in hayâli bir dakika zihnimden eksik olmazdı. Gece dâima rüyamda Rifat Bey'i görürdüm. Kendi kendime ders okumaya başlardım. İçim sıkılırdı. Ama, Rifat Bey ile beraber okuduğum vakit, ders bana büyük eğlenceydi. Anlamışum ki, Rif at Bey dahi beni severdi. Çünkü, o da hiç başka çocuk(la), başka kızla konuşmazdı. Sabah bize gelirdi, beni de alırdı; beraber mektebe giderdik. Çok defa mektebe erken giderdik de, başka çocuklar gelince biz, iki-üç defa dersimizi okurduk, sonra tenhâda1 tatlı tatlı konuşmaya başlardık.

Taaşşuk-ı Talat ve FitnatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin