X

506 25 0
                                    

BİT HİLE 

 Fitnat Hanım, bütün o geceyi de öyle ağlayarak geçirdi. Ertesi sabah kalktı, dört gözle Tal'at Bey'i bekledi. Tal'at Bey gelmedi. Öğle (ezan) okundu; daha gelmedi; ikindi okundu, yine gelmedi; akşam okundu, gelmedi. Sonunda, o gün gelmez. Ertesi gün dahi öyle, öbür gün dahi öyle...

 Fitnat Hanım, bir yandan, üzüntüsünden ağlamasından, bir yandan da Tal'at Beyi merak ettiğinden, o bir iki günün içinde pek çok zayıfladı, keyfini bozdu; o gül gibi yüzü solmaya başladı. Acınacak bir duruma geldi. Fitnat Hanimin durumuna en çok acıyan zavallı Emine Kadın, pek çok üzülüyordu. Her vakit, kız görmesin diye mutfağa çekilerek ağlıyordu.

Bir gün Emine Kadın, Fitnat H a n i m i gördü ki zayıf, keyifsiz, güçsüz olduğu hâlde bir köşede bükülüp ağlıyordu. Zavallı kadıncağız kendisini tutamayarak gitti, Fitnat'ın boynuna sarıldı ve hüngür hüngür ağlayarak:

— Kızım yapma, Allah aşkına yapma! İnsaf! Baksana hâline, nasıl sarardın, nasıl zayıfladın! Nerede o gül gibi yanaklar? Yazık sana!

— Ah! Vâlideciğim! Benden ümidi kesin artık... Öleceğim... Öleceğim... Kan tükürüyorum... Verem oldum...

— Allah'a emanet! Allah'a emanet! Kızım, böyle şeyler zihnine koma, bir şeyin yok. Niçin öleceksin! Eğer evlenmek istemezsen Ağa'ya söylevim de bir çâresini bulalım. Biz senin iyiliğin için seni öyle bir eve vermek istiyoruz... Sen istemedikten soma... — Ah! Vâlideciğim! Öyle bir şey yaparsanız belki kurtulurum... Hep keder ettiğim şey odur... — Olur inşallah! Olur. Sen hiç keder etme. Vah evlâdım! Biz seni zorla verir miyiz? Emine Kadın böyle diyerek ve gözlerini silerek kalkıp aşağı gitti; Hacıbaba'ya dedi ki: — Oğlum, bu kızın hâli nasıl olacak? Baksana, günden güne zayıflar! Allah esirgeye... Hacıbaba kaşlarını çatmış, marpucu ağzına almış, sıkı sıkı, nargileden çekiyordu. Hiç yanıt vermedi. Bir kaç dakika böyle düşündükten soma, marpucu bir yana bırakarak: — Nasıl olacak? Ben de bilmem, ben de görüyorum ve kızın bu hâline acımaz değilim. Fakat kızın bu bir kaç gün ağlamasını ömrü oldukça zahmet çekmesinden(sıkıntı çekmesine) tercih ederim. Kız, Ali Bey'e varırsa, artık cennete düşmüş gibidir... Böyle bir talih her vakit önüne gelmez... — Orası öyle ama, pek çok ağlıyor, çok zayıflamış; korkarım, Allah esirgeye, bir hasta düşmesin! Bir de, çehresi de bozulur. Sonra, kocaya nasıl veririz...
— Öyleyse bir şey yapalım, kıza söyleyelim ki, "Peki, o kocaya vermeyeceğiz." Sonra, evleneceği gün, Ali Bey'e de haber yollarız, onu da kail (rıza) ederiz; kıza deriz ki, "Üsküdar'da kira ile bir ev tuttuk, bu yazı orada geçirelim." Böyle aldatarak, kızı, Ali Bey'in konağıma götürürüz... Sonra, o konaklan filânı gördüğü gibi hoşlanacak. Sonra Ali Bey'i görecek. O da genç, güzel, gayetle (pek) nâzik; onu da beğenecek... Hem, kız da şimdi kendisine "Evlendirmeyeceğiz," dediğimiz gibi, ağlamadan kesilecek; sıhhati, çehresi de bozulmayacak... Olmaz mı? — Peki, peki... İşte böyle âlâ olur... Bu konuşmadan sonra, Hacıbaba kalkıp yukarı gitti. Fitnat'a dedi ki: — Ben, rahat edesin diye seni haddin olmadığı bir yere vermek istedim. Lâkin madem ki istemezsin, ben de vermem. Ali Bey'i de kandırırız ki vazgeçsin...

 Fitnat Hanım bu sözü işittiği gibi, Hacıbaba'nın dizlerine kapanarak ve ağlayarak:

— Bilirim ki, siz benim iyiliğim için çalışıyorsunuz... Lâkin... Lâkin... Bilmem... Gönlüm istemedi... İnşallah... Hayırlısı böyle olur...

 Hacıbaba bir şey söylemeksizin yine çıkıp aşağı indi. Fitnat Hanım sevincinden çıldıracak... Birden yüzü gülmeye, rengi yerine gelmeye başladı.


GEÇİÇİ BİR SEVİNÇ

 Üç gün geçmişti ki, Tal'at Bey Fitnat'ın yanıma gelmemişti. Acaba niçin? Acaba bir engel mi vardı? Yoksa, Fitnat'tan umudunu kesti de vaz mı geçti? Belli değil...

Taaşşuk-ı Talat ve FitnatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin