VII

627 31 5
                                    

BAŞBAŞA KONUŞMA

 Fitnat Hanım, Şerife Kadını merdiven basma dek uğurladıktan sonra, dönüp Râgıbe Hanimin yanma geldi, oturdu ve Râgıbe Hanımı elinden tutarak ve yüzüyle bir büyük iltifat ve sevgi göstererek:

— Görüştüğümüze ne kadar teşekkür ederim. Sizi pek çok sevdim. Allah bilir ki, sizi on seneden beri tanır gibi öyle sevdim. — Teşekkür ederim, insâniyetinizdendir, bendeniz dahi Hudâ âlim(1) ki, sizi görür görmez hemşirem (2) gibi sevdim. Nezâketinizin, letafetinizin iktizâsı...(3)— Aman hemşirem, bundan böyle bizi unutmayın. Sohbetinizden mahrum (4) bırakmayın. Rica ederim, mümkün olsa her gün görüşelim. Ah! Ben gece gündüz yalnız(ım)! Buraya Şerife Kadın'dan başka kimse gelmez. Ben de çıkamıyorum. Peder efendi pek titizdir! Fakat size gelmek için, me'mûl ederim (5) ki bir şey söylemesin. İnşallah bendeniz de size gelirim.

(1) Biliyor,(2) Kız kardeşim,(3) Gereği,(4) Yoksun,(5) Umarım.

— Hacet (1) yoktur elmasım. Bendeniz her gün gelirim... İnşallah derse de başlarız. — Teşekkür ederim. Ah! Bu ne iyilik! Hem buraya kadar gelmek, hem bana ders vermek! Ve hususiyle, (2) her şeyden tatlı olan sohbetinizle bizi müşerref etmek! (3) — Estağfurullah!.. Bendeniz zâti (4) nakısa çok merakım vardır. Siz kabul buyurduğunuz hâlde, her gün gelmek canıma minnet! — Kız kardeşiniz var mı?— Hayır. — Kardeşiniz? Tal'at Bey bu sorunun nedenini anîde anlayarak: — Evet, benden bir yaş büyük bir kardeşim vardır, dedi. — Bazen setre,(5) bâzan bir kısa mor ceket, bir pantolon giyiyor; sizin boyunuzda, size pek çok benziyor... değil mi? — Evet, evet. — Buradan geçerken görmüşüm. Ne güzel çocuk! Ne de mahcup!(6) O yürümesi... O... pek hoşuma gider. Bunlar böyle tatlı tatlı konuşmaktayken, Emine Kadın kapıdan girdi: — Hoşgeldin kızım, hoşgeldin! diyerek, gidip oturdu. Râgıbe Hanım, Emine Kadınin elini öptü.

(1) Gerek,(2) Özellikle,(3) Onurlandırmak,(4) Aslında,(5) Düz yakalı, önü ilikli bir tür ceket,(6) Utangaç.

 Emine Kadın, bir azdan sonra, Fitnat Hanımın kulağına, ama kapının dışından bile işitilecek bir sesle:

— Şerife Kadın in dediği kız bu mu? dedi. Fitnat Hanım, gülerek: — Evet, hanımefendidir, dedi. — Okumak yazmak bilen bu ha? — Evet, evet. — Haa... Maşallah! Bu yaşta o kadar okumak yazmak! Hem güzel de... Kime nasip olacak! Bunu alacak adam, ne bahtlı! Emine Kadınin kendi kendisine ve yavaş söylemek istediği ve sağır olduğundan bağırarak söylediği bu sözlerden, kızlar birbirine bakarak güldüler. Emine Kadın, daha bir iki masal söyledikten sonra kalkıp mutfağa gitti.

 Tal'at Bey, her ne kadar ki Fitnat Hanımın yanından gitmeye razı olmuyordu, fakat güneşin batmaya yakın geldiğini gördüğü gibi saatine baktı; gördü ki, (saat) onu geçmiş:

— Şimdi bendeniz gideyim, yarın kitap da getireyim de, evimde vardır, yarın ders de yaparız. İnşallah!

— İnşallah! Teşekkür ederim; lâkin (ama) niçin gidiyorsunuz? Erken değil mi daha?

— Aman! Saat onu geçmiş.

— Onu geçmiş? Ne vakit geçti bu kadar saat!

 Bu iki kızcağız dudak dudağa öpüştükten sonra Râgıbe Hanım çarşafa, yemeniye büründü. Bürünürken Fitnat Hanım'a nâzikçe bir çok söz söyledi ve ondan, bin kat daha tatlılarım işitti. Çünkü o başlangıçtaki utangaçlık, korku, iki taraftan dahi gitmişti. Her biri, ötekinin gönlüne güzel sözle hoş etmek istiyordu. Hem kimin gönlünü? Biri, sevgilisinin ve öteki, aslında sevgilisinin ve görünüşte sevgilisinin kız kardeşinin gönlünü yapmak istiyordu... Her biri, ötekisinin sevgi ve ilgisini kazanmak istiyordu. Râgıbe Hanım büründükten sonra ikisi el ele tutuşup merdivenin alt başına kadar indiler. Orada vedalaştıktan sonra Râgıbe Hanım çıktı. Aceleyle Şehzadebaşı'na gidip kılık değiştirdikten sonra, evine gitti.

Taaşşuk-ı Talat ve FitnatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin