XIII

954 43 6
                                    

FACİA

Fitnat'ın boynundan kopup Ali Bey'in elinde kalan kaytan, hâlâ Ali Bey'in elinde duruyordu. Çünkü, insanın aklı başında olmadığında bir şey elinde bulunursa, bırakmayı ya da bir yana atmayı düşünemez. Ne durumda bulunursa, o durumda kalır...

Ali Bey kendi odasında düşünüp ağlarken, kaytan elinde duruyordu. Bir azdan sonra, teşbih yerine elinde gezdirmeye başladı. Meğer bu kaytan, bir muska kaytanıymış.

Kaytanın bir köşesinde muska da asılı duruyordu. Bu muska, Ali Bey'in eline dokunduğu gibi, dikkatini çekti:

— Ah! Nüsha(muska) imiş! Ah, bu nüsha! Benim bir buse (öpücük) almaya muvaffak olamadığım ve olamayacağım göğüste kim bilir ne kadar zaman durmuş... Ah! Bu nüsha kadar bahtım olaydı! diyerek muskayı öpüp kokladı...

Bir azdan sonra, bu muskayı açıp okumayı merak etti. İnsan kimi zaman böyle anlamsız şeyleri de merak eder a: işte buna da böyle anlamsız bir merak diyeceğiz. Çünkü muskanın içini görmeyi niçin merak edecek?

Muskanın içinde, anlamsız bir kaç rakam, bir kaç harften başka ne olabilir? Evet, bu merak anlamsız bir şeydi. Ama boşuna çıkmadı; çünkü bu muska öyle rakamla dolu değildi.
Bu muska bir başka türlü yazılmıştı. Emine Kadın bir defa Şerife Kadın'a demişti ki: "Kızın bir nüshası vardır ki âdi bir tılsımdır ve bu nüsha, anasının yadigârıdır (anasından kalmıştır) ve anası vasiyet etmiş ki, kız on sekiz yaşına bastığı gibi, nüshayı açıp kendisi okusun." İşte bu muska, o muskaydı.

Bu muskanın önemi bundan bir dereceye kadar anlaşılabilir. Her nasılsa, Ali Bey muskayı açmayı merak etti dedik. Kalemtıraşı aldı, muskanın sanlı olduğu çuhayı (bezi) kesti, muskayı çıkarıp açtı... Baktı ki... Ne baksın? Muska, muska değil... sıradan bir mektup! Ali Bey, yazıya bir baktığı gibi, bir sarılık yüzünü kapladı... Titremeye başladı... Kısacası öyle bir ruh durumuyla muskayı okumaya başladı. İşte muskanın içinde yazılı olanlar:

«Kızım Fitnat!

Ah zavallı kızcağızım! Ne kara bahtın varmış! Ne siyah talihin varmış! Biçâre çocukcağız! Hâlâ bir şeyden haberin yok! Hâlâ dünyayı bilmezsin... Ah zavallı! Bu sinde (yaşta) babadan, anadan mahrum" kalıyorsun... Ben, kendimden ümidi kestim!. Tabipler belki de iki ay evvel benden ümidi kesmişler. Benim daha yaşamaklığımın muhaldir!(beklenemez) İşte ölüyorum! Ölüyorum da, seni öksüz bırakıyorum! Seni yetim bırakıyorum! Artık, "anne" demeyeceksin!

Ana şefkatinden mahrum kalacaksın! Ah, zavallı ben! Dünyanın hiç bir şeyine yanmam, yalnız sana... ah mini mini kızcağızım! O mini mini ağzınla bana "anne" dediğin vakitte gönlüm nasıl ferahlanır! Ah zâlim ecel! Beni gözümün nuru kızımdan ayıracaksın! Fitnatim, sen şimdi beni iyi tanımazsın. Bir kaç günden sonra, bütün bütün unutacaksın!

"Anne" lâfzını(sözünü) bir daha ağzına alamayacaksın! Lâkin bir gün gelecek ki, ananı babanı soracaksın. Benden sana haber verecekler; belki de o vakit benim için bir iki gözyaşı dökersin... Lâkin babandan? Babandan sana kim haber verecek? Babanı benden başka kimse bilmez. Ev halkı babanı ölmüş bilirler... Sana da öyle söyleyecekler. Lâkin, öyle değil, baban ölmemiş, hâlâ yaşıyor. Lâkin, baban seni hiç bilmez. Eğer ben şimdi babam zahiren söylersem,(açıklarsam) ben öldükten sonra seni burada tutmazlar, babana gönderirler. Baban da, bir kızı olduğunu hiç bilmez. İnanamayacak. Seni ihtimal ki kabul etmesin... O vakit sana, maazallah, haramzade (piç) diyecekler. Kimse kabul etmeyecek. Sokaklarda kalacaksın...

İşte bu sebepten, babanın kim olduğunu kimseye söylemem. Yalnız, yazıyorum ve bu mektubu bir nüsha suretine koyarak boynuna asarım ve Emine Kadın'a ısmarladım(tenbih ettim) ki, on sekiz yaşına bastığın gibi, bu nüshayı açıp sana okutsunlar. İşte o vakit babanı anlayacaksın. O vakit baban daha hayatta ise haber yollayabilirsin, kendisiyle görüşebilirsin... İşte sana söylüyorum: Ben ilk defa Üsküdar'da evlendim. Kocam beni pek çok seviyordu. Ben de onu seviyordum. Bir sene beraber yaşadık, sonra bilmem bir münafık,(ara bozucu) hakkımda iftira olarak bir fena şey mi söyledi? Nasıl oldu? Beni tatlîk eyledi...(boşadı) Meğer ben hamileydim.(gebeydi) Onun haberi yoktu. Evime geldim. Bir düzeyde ağlıyordum. Bir kaç aydan sonra sen dünyaya geldin. Daha bir kaç ay geçti, tekrar evlendim. Şimdiki kocayı aldım. Lakin, evlendikten sonra, merhum anamdan bir şey işittim ki, bana pek çok dokundu ve belki vefatıma sebep oldu. Şöyle ki, birinci kocam beni tatlîk ettikten(boşadıktan) bir hafta sonra pişman olmuş... Beni tekrar istemiş! Fakat anam, inadına, bu teklifi kabul etmeyip bana haber vermeksizin red ile cevap vermiş! Bunu işittiğimde pek mükedder oldum. (üzüldüm) Dâima ağlıyordum. Sıhhatim günden güne tedenniye (bozulmaya) yüz tuttu... Her tarafıma sancılar peyda oldu.(saplandı)
Yatağa yattım. İşte iki ay var ki mezarın mukaddemesi (girişi) olan yatakta yatıyorum! İşte kızım, babanı anladın: İsmi, Ali Bey'dir. Evi Üsküdar'da, Toptaşı'ndadır. Evinin numarası
..'dır Ara, bul... Allah'a ısmarlarım kızcağızım! Cenâb-ı Hak seni her âfetten masun buyursun,(felaketten korusun) âmin!

Taaşşuk-ı Talat ve FitnatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin