IX

558 30 2
                                    

KARA HABER

 Şerife Kadının Ali Bey'e vermek istediği kız, elbet de anlaşıldı ki Fitnat Hanım'dır. Şerife Kadın Üsküdar'dan döndüğü gibi Hacıbaba'ya gitti. Hacıbaba'ya olanı biteni bildirdi. Ali Bey'in zenginliğini ve bütün niteliklerini de söyledi. Hacıbaba pek memnun olarak:

— Böyle şeylerde bana sormak lâzım mı ya? Sen bilmez misin ki, ben bu cihanda ancak şu kızın iyiliğini isterim. Merhume anası bana emânet bıraktı; ben de işte şu kızı babasından iyi terbiye eyledim. Kendi kızım olaydı, Allah bilir ki bu kadar dikkat etmeyecektim.

 Daha bir muradım kalmıştı ki, bu kızı bir iyi eve vereyim, evlendikten sonra da rahat etsin. İşte, Allah'a şükürler olsun, o da hâsıl oldu.(1) Kızıma istediği gibi bir koca bulundu, değil mi? — Ne buyurursun? Ne buyurursun? Ne güzel talihi varmış! — Cenâb-ı Hakkın yetimlere merhameti çoktur. Dâima, yetimlerin sonu selâmettir.(2) Siz de himmet (3) ettiniz, eksik olmayın.

(1) Gerçekleşti,(2) Esenliktir,(3) Yardım.

 Şerife Kadın, iki tarafı hoşnut etmiş ve büyük bir iş becermiş (olduğu) sanısıyla övünerek kalktı gitti. Hacıbaba kızın rızâsını sormak için değil, belki kendisine göre müjde vermek için kıza gitti:

— Kızım, talihin yaver imiş, seni pek büyük bir evden istiyorlar. Ben de söz verdim, iş yalnız nikâha kalmış. Çünkü böyle bir baht her gün önümüze gelmez. Bir büyük bey. Gayetle mâldâr, mu'teber, (1) genç... Dâiresinde müteaddit (2) halayık, uşak, arabalar, velhâsıl (3) bir vezir dâiresinden daha iyi... Hemen, Allah mübarek eyleye...

(1) Malı mülkü çok. saygın,(2) Evinde sayısız,(3) Kısacası.

 Hacıbaba henüz sözünü bitirmemişti ki, Fitnat Hanım balmumu gibi sararmış, gözlerini açmış, Hacıbaba'nın yüzüne korku verir bir bakışla bakmaktayken bayıldı, düştü. Emine Kadın da geldi, kaldırdılar, yüzüne soğuk su serptiler. Kendisine geldi, ama nasıl geldi? Gözlerini açmış, tavana ve çevresine sıkı sıkı bakıyor. Gözlerinde parlaklık yok, sapsarı olmuş! Emine Kadın yanında oturup ellerini ovarken, Hacıbaba'ya:— Oğlum, ne oldu bu kıza? Vah kızım vah! Kurban olayım ben sana! dedi. — Ne olacak? Elbette öyle olacak. Ben onun yerine olaydım, sevincimden bütün bütün çıldıracaktım. Yarın öbür gün bizim bu miskin evimizden çıkacak da, gidecek bir vezir dâiresine girecek. O dâirenin hanımı olacak. emir edecek, kendisine emir edecek adam bulunmayacak... Sen olaydın, sevincinden bayılmayacak miydin? — Ah, sevincinden bayıldı zahir! (1) Ah ah... Hacıbaba çıkıp gitti. Fitnat Hanım, can çekişiyormuş gibi yatmış(tı). Emine Kadın ellerini ovarak: — Ah kızım, ah! Ne talihin varmış! Ne güzel talih! Allah razı olsun Şerife Kadından... Ona teşekkür etmelisin. O yaptı bu işi... Ama kızım, sonra, büyüklüğü takınmayasın ha! Bize de hor bakmayasın... — Ah! Vâlideciğim! Ne söylersin?.. Zannedersin ki, sevincimden bu hâle geldim! Ah! Sevinç! Sevinç! Ne sevinç! Baksana, ölüyorum! Canım çıkacak! Ah vâlideciğim! Babama söylesen de nikâh kıymasalar! Ben o kocaya... va... vara... mam... — Aaa! Kızım! O ne söz! Biz sevincimizden çıldıracağız da, sen diyorsun ki o kocaya varamam. O dediğin koca kimdir? Sordun mu? Onun bir uşağıma bile varmaya senin haddin yok. O, kibar adamlardan... Biz, fukara adamlar... — İstemem... vâlideciğim! İstemem... kibarlık istemem... büyüklük istemem. Mal istemem. Devlet (2) istemem... Gönlümün istediğini isterim. Gönlüm şâd (3) olsun da, yiyecek ekmeğim olmasın... Giyecek rubam (4) olmasın... İstemem... İstemem...


(1) Besbelli, (2) Talih,(3) Sevinçli,(4) Giysim.

— Kızım, deli mi oldun? Ne oldun? Ben senden böyle şey ummazdım... Lâkin, bayıldın da o sebepten... Biraz rahat et, kendine gelesin... — Ah... Bileydin o bayıldığınım sebebi neydi, sen de böyle...

Taaşşuk-ı Talat ve FitnatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin