III

1K 43 2
                                    

HABERLEŞME   

Bir gün tenhâ (1) odamda oturmuştum, Rifat Bey'in yazdığı ahidnâmeyi,(2) hani ya şimdi gördüğün kâğıdı çıkarmışım. Okuyordum, bakıyordum, ağlıyordum. Gözyaşlarım üzerine dökülüyordu. Bir de baktım ki, kapı yavaş yavaş açıldı. Birisi başını soktu, bir şey arar gibi her tarafa baktı. Ben, anîden kâğıdı cebime koydum, gözlerimi sildim.

— Kim o? İçeri gelsene! dediğim gibi, Kâmile Hanım'ın, Rifat Bey'in vâlidesidir, cariyesi Gülzar girdi. Bu câriye on bir yaşında bir kızcağızdır. Pek uslu bir kız. Ben pek çok severdim... Seveceğim a... Rifat Bey'in câriyesi-dir...

— Ha, Sâliha Hamm burada, hem yalnız! İşte benim istediğim... dedi.

— Gel Gülzar Hanım, gel, dedim.

Yanıma geldi. Cebinden bir zarfa sarılmış bir mektup çıkardı, bana verdi.

— İşte, Rifat Bey şu mektubu verdi ve dedi ki, sizi tenhâ (3) bulup vereyim de cevabım getireyim, dedi.

(1) Yalnız olarak, (2) Antlaşmayı, (3) Yalnız olarak.

 Ellerim titreyerek, gönlüm tiz tiz vurarak mektubu açüm. Bu zeminde idi:(1) 

«Ruhum Sâliha'm!

İşte altı ay oldu ki görüşemiyoruz. Gayetle müştakım.(2) Allah vere de bir daha görüşelim; bir daha birbirimizi dünya gözüyle görelim! Ah! O beraber olduğumuz zamanlar! Ah o zamanlar! Nasıl su gibi geçti o günler! Şimdi bizim için bir dakika, bin yıldır. Sâliha'm!

 Şimdiden sonra, hiç olmazsa, mektuplar ile görüşelim. Gülzar ile bu mektubun cevabını gönder. Şimdilik bu kadarla kifayet ediyorum.(3) İnşallah, an-karib (4) görüşürüz. Allaha ısmarlarım! Ah! 

Ah! Ah! Rifat»

Bu mektubu okudum. Tekrar okudum.

Belki ezberledim. Her bir harfini gönlümce, uzun uzadıya teşrih ettim.(5) Biraz müteselli oldum.(6) Yüzüm biraz güldü, gönlüm biraz açıldı. Hokkayı kalemi aldım, şu cevabı yazdım:

«Candan Azizim, Rifafim,

 Mektubunuzu aldım. Dünyalarca memnun oldum. Belki taze hayat buldum. Ah! Ne derim! Bu memnuniyet nisbet kabul etmez.(7)

"El-mürâsele nısfu'l-muvâsele"(8) derler. Muvâlasat (9) ne büyük şet muvalasat... Ah! Mürâsele (10) dahi onun nısfı (11) değil mi ya! Ah Rif afim! Senden ayrı hâlim nedir, hiç tarif istemez. Hemen Allah bizi birleştirsin! Başka, elimizde ne var! Şimdilik bundan ziyâde yazamam. Üç gün dahi yazsam, gönlümün derdini bildire-mem. Fakat vakit müsait (12) değil. İkinci mektubunuzu beklerim. Allaha ısmarladım! Ah! Ah!

Sâliha»

 Bu mektubu büktüm, zarfa koydum, mühürledim, Gülzar'ın eline bıraktım:

— Al elmasım. Şu mektubu Rifat Bey'e ver. Benden mahsus (13) selâm et. Sakın kimse görmesin haa! dedim.

 Gülzar gitti. Ben Rifat Bey'in mektubunu ve yazdığım mektubun müsveddesini (14) tekrar tekrar okudum. O gün, benim için bir başka gün oldu... İşte ondan sonra Gülzar'ın vasıtasıyle, ikide birde, mektuplarla görüşürdük. Ben bâzan Rifat Bey'i pencereden dahi görüyordum.

 Çünkü vaktin çoğunu pencerede geçiriyordum. Ama o beni göremezdi. Beş sene daha böyle geçti. Ben on altı yaşıma bastım. Rifat Bey o zaman on sekiz on dokuz yaşında olacaktı.

(1) Şunlar yazılıydı,(2) Özledim,(3) Yetiniyorum,(4) Yakında,(5) Yorumladım,(6) Avundum,(7) Eşşizdir,(8) Haberleşme kavuşmanın yansıdır,(9) Kavuşmak,(10) Haberleşme,(11) Yansı,(12) Uygun,(13) Özel olarak,(14) Karalamasını.

Taaşşuk-ı Talat ve FitnatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin