17.Bölüm:'Eyvallah'

25.3K 1.4K 620
                                    

İyi okumalar dilerim.

17.Bölüm: Eyvallah

"Bazen kendini kanıtlamaya çalışmak, kendine hakarettir."

🔫🔫

İnsanların yüzünde küçükte olsa, bir gülümsemeye sebep olunca çok mutlu oluyorum. Sezai'nin işini annem halletmişti. Annesi ve kız kardeşini güvenli bir yere alacaklardı. Tüm Tugay benim gerçek bir melek olup olmadığımı sorguluyorlardı. Hayranlıkla bana bakıyorlardı. Tüm gözlerin üzerimde olmasını sevmiyorum. Anka operasyonundan sonra bir de bu olay olunca, askerlerin gözünde en üst seviyeye ulaşmıştım. İlgi delisi olabilirim ama utanıyorum.

Bankta oturup bizimkilerin atışlarını izliyordum. Poyraz'ın atışları çok iyiydi. Son atışlarını da yapınca yanıma geldiler. "Siz neden atış yapmadınız komutanım?" dedi Oğuzhan. "Komutanım yoksa sizi geçeriz diye korktunuz mu?" dedi Batu, gülerek. Arkama yaslanıp Batu'ya baktım.

"Annemin bir sözü vardır; Bazen kendini kanıtlamaya çalışmak,kendine hakarettir."

Batu, tabiri caizse mal gibi kalmıştı. Diğerleri de alttan alttan gülüyorlardı. "Batu der ki; ben vururum dikiş atarlar. Asena komutanım der ki; ben vururum toprak atarlar." dedi Oğuzhan. Kahkaha attım. Poyraz yanıma oturdu. "Akıllanmıyor." dedi Mert. Batu'ya bakıp göz kırptım. "Hep böyle yapıyorsun. Benim bir havam var ama sen beni sürekli bunlara rezil ediyorsun." dedi Batu. "Ayağını yorganına göre uzatacaksın, aslanım." dedim. "Hâlâ laf atıyor." dedi Batu. Kıkırdadım.

Bize doğru nöbetçi asker geldi. Poyraz'a selam verip bana döndü. "Ziyaretçiniz var komutanım." dedi. "Kim?" dedi Batu. "Savcı Anıl." dedi asker. "Sen ziyaretçi parkına al geliyorum." dedim. Asker gidince ben de ayaklandım. "Gidiyor musun?" dedi Oğuzhan. "Evet." dedim. Birkaç adım attıktan sonra bizimkilere döndüm. "Sakın arkamdan gelmeyin. Sakın!"

Üzerimi düzeltip ziyaretçi parkına gittim. Anıl beni görünce ayaklanmıştı. Ve yine elinde koca bir çiçek buketiyle gelmişti. "Odam sizin sayenizde çiçek bahçesine dönecek." dedim. "Sizin karşınızda sönük kalacaklardır ama seversiniz diye düşündüm." dedi Anıl. Elime uzanıp minik bir buse kondurdu. Çok klişe. Gülümsedim. Çiçekleri alıp oturdum.

"Bu gelişinizi neye borçluyuz?" dedim. "Ben yarın İstanbul'a dönüyorum. Sizin de bana yemek borcunuz vardı." dedi. Ben öyle bir şey dediğimi hatırlamıyorum. "Beni kırmazsınız değil mi?" diye devam ettirdi. "Benim dışarıda yemek yemem yasak. Ama kahve içmeyi kabul edebilirim." dedim. "Sebebini sorabilir miyim?" dedi Anıl. "Alerjim var bazı besinlere." dedim. Anladım der gibi başını salladı. "Akşam buluşuyoruz o halde. Evinizin adresini söylerseniz sizi almak isterim." dedi. Bu ne resmilik ya. İçim baydı. "Siz bana gideceğimiz yerin adresini verin. Ben gelirim." dedim. "Siz nasıl isterseniz." deyip gülümsedi.

Kafenin adresini verip gitti. Arkamı döndüğümde üç çift gözle karşılaştım. "Ne?" dedim. "Hayırdır? Çiçek falan." dedi Batu. "Ne diyor Savcı?" dedi Mert. Onları takmayıp Poyraz'ın yanına gittim. Çiçeği görünce kaşlarını çattı. "Neden cevap vermiyorsunuz komutanım?" dedi Oğuzhan. "Kiminle konuşuyor, kiminle ne yapıyorsa yapsın? Sizene lan!" dedi Poyraz, sesini yükselterek. Ben yerimde sıçramıştım. "İstanbul'a gidecekmiş. Kahve içmeye çağırdı." dedim birden. "Afiyet olsun." dedi Poyraz. Ayağa kalktı. "Herkes işinin başına hadi." Poyraz diğerlerini de önüne katıp gittiler. Çiçekler ve ben kalmıştık.

Neyin tribi bu? Kıskandı mı acaba? Ayağa kalkıp alay binasına girdim. Aptal aptal sırıtıyordum. "Neye sırıtıyorsun sen?" dedi Poyraz, karşıdan. "Birileri kıskandı gibi de." dedim. Gülümsedi. "Seni mi?" dedi. Yok babanı. Tövbe tövbe. Gülerek yanımdan ayrıldı. Kıskandın işte. İstediğin kadar inkar et ve benimle alay et. Elbet birgün peşimden koşacaksın.

Dünya Ellerimde 'Vatan Uğruna' (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin