kız kavgası ve giwook

74 11 57
                                    


arka bahçede oturmuş su yeşili kapaklı defterime bir şeyler karalıyordum, ve giwook'un not için dilenmelerini dinliyordum.

"ya canım arkadaşım, ne istersen yaparım diyorum niye anlamıyorsun ya?" dedi giwook defterimi önümden çekerek.

"defterimi ver lan," dedim ona doğru uzanarak.

"bak bir anlaşma yapalım, ben sana defterini vereyim sen de bana notları?"

ben "babayı alırsın," dediğimde, saphire'nin koşarak bize doğru geldiğini gördüm.

yanımıza gelince durdu, soluklandı. ardından bağırdı.

"SUNWOO İLE SUMİ ÖN BAHÇEDE KAVGA EDİYOR LAN!"

,,,

"SAÇIMI BIRAK SAÇIMI!"

sunwoo, sumi'nin saçlarını kavramış kendinden uzaklaştırmaya çalışırken sumi, sunwoo'nun bileğini ısırdı. sunwoo'nun ayı gibi bağırmasıyla gözlerimi kıstım ve sumi'nin yerine son duamı ettim.

saphire elini yumruk yaptı ve dudaklarının önünde tutarak bağırdı. "KIZ KAVGASI!"

sunwoo saphire'ye dönüp "ne!?" diye bağırdığı an, sumi bundan yararlanarak sunwoo'nun yüzüne yumruk attı.

sumi geri çekilirken sunwoo burnundan eline bulaşmış kana çatık kaşlarla baktı. başını kaldırdı ve sumi'ye sinirli bir ses tonuyla bağırdı. "bittin kızım sen!"

sunwoo tekrardan öne atılıp da sumi'nin saçlarını kavradığında, sumi de sunwoo'nun saçlarına yapıştı.

iki delinin kavgasını izlerken omzumda bir el hissettim. başımı hafifçe kaldırıp omzumda duran elin sahibine baktım.

"aaa chanhee," dedim hayatımdan güzel olan çocuğu görünce. chanhee bana bakarak gülümsedi ve beni tekrarladı. "aaa chanhee."

chanhee, sumi ve sunwoo'ya doğru ilerledi. peşinden de tüm okulun chanhee'nin koruması olarak bildiği younghoon yürüyordu.

"bir gününüzü kavgasız geçiremiyorsunuz değil mi?" dedi chanhee, o sırada younghoon çoktan o iki deliyi ayırmıştı.

"ya bu şerefsiz durduk yere taevin'e saldırdı," dedi sumi, taevin'in kollarından kurtulmaya çalışarak.

"şerefsiz mi!?" diye bağırdı sunwoo, o da kollarını kendisine sarmış olan younghoon'u itmeye çalışıyordu ama pek başarılı olduğu söylenemezdi. "SAÇINI BAŞINI YOLARIM KIZIM SENİN!"

"bence bay min'i çağır da akılları başlarına gelsin," dedi eric başını chanhee'nin omzuna yerleştirerek, yüzüne şirin bir gülümseme takındı.

sunwoo eric'e doğru bir tekme savurdu ama ıskaladı, bağırdı. "sen kes sesini be, çakma malfoy!"

eric sunwoo'ya dil çıkardı ve ortamdan koşarak uzaklaştı.

chanhee yüzünü ellerine gömdü ve ofladı. "tamam yeter, dağılın sınıflarınıza. yoksa gerçekten bay min'i çağıracağım."

herkes dağılmaya başlasa da, sumi ve sunwoo oldukları yerde durup birbirlerine sinirli olduğunu düşündükleri ama aslında komik görünen bakışlar atmaya devam ettiler.

,,,

"şey, merhaba jaerin," dedi dongmyeong yanıma yaklaşarak.

akşam kapılar kapanmadan önce biraz kitap okumak için kütüphaneye gelmiştim. bu okul ile ilgili bir kitap bulacağım aklıma gelmemişti.

"merhaba myeong," dedim ben de gülümseyerek.

"acaba," dedi dongmyeong gergin bir şekilde parmaklarıyla oynayarak. "giwook'u gördün mü?"

"bu sabah benden tarih notlarımı istemişti. ama kavgadan beri onu hiç görmedim."

"bugün yemekhanede bile yoktu," dedi dongmyeong. "saat 7'de çardakta buluşacağımıza da söz vermişti oysa. yaklaşık 6 saattir falan ortalarda yok. sunwoo ve eric bile görmemiş, kardeşi de öyle."

kaşlarımı çattım.

GBC gerçekten büyük ve labirent gibi bir okuldu, önceden de burada okumuş olmasına rağmen giwook pekala kaybolmuş olabilirdi. ya da daha kötüsü başına bir şey gelmişti.

"arayalım onu," dedim kitabı sırt çantama atarak. "kapıların kapanmasına hala bir saat var."

"peki," dedi dongmyeong peşimden gelirken. "ben yatakhaneye tekrardan göz gezdireceğim. sen sınıflara bakabilir misin?"

"olur," dedim. "dikkat et. çok karanlık."

,,,

giwook ortak sınıflarda yoktu, erkeklerin ders aldığı kısma bakmaya karar verdim.

dersliklerden birine girmeden önce siyah kapüşonu yüzünü kapamış birine çarptım, durup bana baktı. ama o kadar karanlıktı ki yüzünü göremedim.

giwook burada değildi.

sınıftan çıktığımda siyah kapüşonlu kişi hala oradaydı, ona garip bakışlar atarak çalan telefonumu cebimden çıkardım. dongmyeong'un aramasını cevapladım.

"alo, dongmyeong?" bir kız sesi duyduğumda kaşlarımı çattım. "saph? ne, giwook'u mu buldunuz?"

yanımdaki siyah kapüşonlu şahsiyetin kıpırdandığını fark ettim. ardından koşarak koridorun sonuna gitti ve dışarı çıktı.

kaşlarım çatık bir şekilde onun çıktığı kapıya baktım ve konuşmaya devam ettim.

"saphire, biraz sakin ol öyle anlat. geleyim mi? ne oldu? tamam bekle geliyorum. ağlayıp durmasana!"

,,,

saphire'nin beni çağırdığı yere yani kütüphaneye girdiğimde gördüğüm manzara, pek iç açıcı değildi.

dongmyeong yerde ağlıyordu. onun üst kısmında ise avizeye boynundan asılmış giwook duruyordu, ve ölü bedeni kanlar içindeydi.

arkamda duran juyeon'un mırıldandığını işittim.

"işte tekrar başlıyor."

----------

ah giwookum minik oğlusum benim cok ozur dilerim sana bunu yaptigim icin affet beni

GBC, the boyzWhere stories live. Discover now