elmanın zararları ve hemşire yardımcısının itirafı

101 11 184
                                    


"juyeon ile sürekli bir yerlere kaybolmanız ve bize haber vermemeniz konusunda canımı sıkan şeyler var," dedi sumi sabah resim dersliğine doğru yürürken.

"çocukları bi' rahat bırak ihtiyar," dedi kolunu kızın boynuna dolayarak. "date de mi yapmasınlar?"

"aga yapsınlar yapsınlar da ölüyoruz burada," dedi sumi. "of, dongmyeong cidden hiç iyi değil. ne yapacağız bilmiyorum."

ben ise o sırada juyeon'un dün bulduğu fotoğrafları düşünüyordum.

katil her kimse benimle bir ilgisi olduğunun farkındaydım zaten. ama o fotoğraflar...

başımı hafifçe kaldırdım, önümde sumi ile flört etmeye çalışan saphire'ye ve onu kendinden uzaklaştırmaya çalışan sumi'ye baktım.

onlara söylemeli miyim?

"eğer haberleri olursa başlarını derde sokarsın," diye cevap verdi iç sesim. "geçen sefer sumi az kalsın senin yüzünden ölüyordu."

iç sesim her zaman çok haklı ve bu sinirlerimi bozuyor.

"sonunda zahmet edip de gelebilmenize sevindim kızlar," diyen öğretmenin sesi düşüncelerimi böldü. başımı çevirdim ve resim öğretmenimiz kevin moon'a baktım.

"evet arkadaşlar," dedi kevin moon kollarını masasına dayayarak. "biliyorsunuz okulda birkaç olay oldu ve hepinizin bu yüzden ne kadar gergin olduğunuzu biliyorum. bu gerginliğinizi üzerinizden atabilmek için bu olayların arasında güzel bir müzik eşliğinde kendinizi resme vermeniz güzel olur diye düşündüm. hatta bunun için bir arkadaşınızdan modelimiz olmasını rica ettim. ve kendisi bizi kırmadı."

kevin moon masadan ayrıldı, sınıfın ortasında duran ve arkasında bir şey saklı olduğu belli olan perdeye yaklaştı. perdeyi aşağı çekti.

perde tam olarak indiği an, kevin moon ve arkasındaki tüm öğrenciler de kendini çığlık atarak geri çekildi.

hwang hyunjin, boynunda kendi fotoğrafı asılı, elinde ısırılmış bir elmayla, sırtı duvara yaslanmış, cansız bir şekilde yatıyordu.

"yine," dedi saphire koluma sarılarak. bir iki adım ileri gittim ve korkudan ne yapacağını şaşırmış olan kevin moon'a baktım.

"modelimiz hyunjin mi olacaktı yani?" dedim. başını kaldırmadı, bakışlarını hyunjin'in kanlı bedeninden çekmedi. yutkundu ve başıyla onayladı.

birden gözüm sınıf kapısındaki bedene takıldı. yüzü görünmüyordu, üzerindeki kıyafetler ve başındaki şapka gibi siyah bir maske takmıştı.

yanımdaki saphire'ye döndüm ve ona kapıyı işaret ettim. "şuna bak. hemen!"

saphire gösterdiğim tarafa baktı. "nereye, ne var ki orada?"

kaşlarımı çattım ve bakışlarımı arkadaşımdan çekip tekrardan kapıya baktım. kimse yoktu.

"orada biri vardı, gördüm," diye mırıldandım.

"jae, sen iyi misin?" dedi saphire endişeli bir şekilde. "halisülasyon görmeye falan mı başladın?"

ona cevap vermedim ve hızla sınıftan dışarı çıktım. koridorun sonunda aynı adamı arkası dönük bir şekilde görünce adımlarımı hızlandırdım.

aradaki farkı azaltıp da kendimi önümdeki bedenin üzerine attığımda, ikimiz birlikte yere kapaklandık.

"sen ka-"

sözümü kesen şey, ağzıma doğru inen yumruktu. dudağıma çarpan metali ve acıyı hissettiğimde, zorda olsa gözlerimi açtım ve bununla aynı zamanda yüzüme inen ikinci yumruğu iki elimle engellemeye çalıştım. karşımdaki adam benim yüzümü tam anlamıyla görünce durdu, gözleri hafiften açıldı. benim de ondan pek bir farkım yoktu, papatya desenli yüzüğü epey dikkatimi çekmişti.

GBC, the boyzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin