katilden küçük bir not

81 12 76
                                    


"arkadaşımın bu şekilde ölmesine mi üzüleyim, arkadaşımın başka bir arkadaşımı öldüren bir katile yardım etmesine mi üzüleyim, yoksa böyle lanet bir okuldan çıkmamıza izin vermeden öğrencilerinin ölümlerini seyreden lanet bir müdiremiz olmasına mı?" dedi saphire. tzuyu'yu görmemek için yüzünü tekrardan changmin'in göğsüne gömdü.

müdire neredeyse hırlayarak konuştu.

"laflarına dikkat et küçük-" sözlerinin devamını getirememesinin sebebi changmin'in kendisine attığı sert bakışlardı.

"farkındaysanız," dedi changmin. "juyeon 16. odada tutuluyorken biri öldürüldü. bu da juyeon'un katil olmadığını gösterir. ama yok yetmez diyorsanız az önceki konuşmalarımızı duydunuz, herkes duydu. jaehyun'un bahsettiği fotoğraf ve videoları da gösterebiliriz?"

"lüzumu yok," dedi müdire elini kaldırarak. "yatakhanelerinize gidin yeter. görevlilere de söyleyin şu cesedi kaldırsınlar artık."

sumi'nin peşinden gitmeden önce müdireye döndüm ve konuştum

"umarım parmak izi testi yapmayı unutmamışsınızdır?"

müdire bana şöyle bir baktı, biraz yaklaştı. "tabii ki unutmadık. giwook'un bedeninde birçok parmak izi bulundu. ama garip olan şu ki, bıçağın üzerindeki tek parmak izi de giwook'a ait."

"ne?" dedim kaşlarımı çatarak. "nasıl?"

"biliyormuş gibi duruyorum sanırım? bilmiyorum. neyse ne, al şu anahtarı ve sevgilini serbest bırak."

anahtarı kadının elinden aldım ve yanından geçip giderken boğuk bir sesle konuştum.

"juyeon benim sevgilim falan değil."

,,,

"jiyin binim sivgilim filin diğil."
sesini incelterek benimle dalga geçen eric'e sert bakışlar attım ve sırıtarak bana bakan juyeon'a döndüm.

"hayır yani ne dememi bekliyordun ki yarın yıldönümümüzü kutlayacağız sizi de bekleriz falan mı?" dedim omuzlarımı kaldırarak.

juyeon kahkaha attı ve ve eliyle saçlarını karıştırdı. iç geçirdi ve konuştu. "saçımı mı boyasam?"

"sarı yap," dedim ve ayağa kalktım.

"nereye?" dedi sumi benimle beraber ayağa kalkarak.

"yatakhaneye gidiyorum, yoruldum," dedim.

sumi yanıma geldi. "ben de geleyim, kimseyi yalnız bırakmamak gerekiyor."

koridorda yürürken birden durdum, sumi'ye dönerek sordum. "saph nerede?"

"odada olması lazım, o da yorulduğunu söylemişti," dedi sumi.

adımlarını hızlandırırken konuştum. "hızlı olalım, içimde kötü bir his var."

,,,

"olamaz..."

odaya girdiğimde söyleyebildiğim ilk şey bu olmuştu.

annemin de deyimiyle, heryer heryerdeydi. ama saphire yoktu.

"korktuğum şey de buydu işte," dedim içeri doğru ilerleyerek.

"hayır, belki de saphire yapmıştır burayı böyle," dedi sumi yatağına oturarak. "ne bileyim sinirlenmiştir falan. iyimser ola-"

"böyle bir okulda iyimser falan olamayız," dedim başımı iki yana sallayarak.

"kızlar?"

sesi duyar duymaz arkamı döndüm ve kafasında havluyla bize garip bakışlar atan saphire ile karşılaştım.

koşarak ona sarıldığımızda güldü ve konuştu.

"sadece duş almaya gittim bu kadar çok mu özlediniz beni? ve bu odanın hali ne?"

"geldiğimizde böyleydi," dedi sumi. "katilin seni de kaçırdığını falan düşündük."

"dediğim gibi duş alıyordum," dedi saphire. bizden ayrildiyve odaya şöyle bir göz gezdirdi. "yalnız fena dağılmış. hemen toplamaya başlasak diyorum?"

ilk olarak çalışma masama yöneldiğimde dikkatimi çeken ilk şey kapağı açık kutu olmuştu. juyeon'un bana verdiği bilekliği koyduğum kutu.  dolabımda duruyordu, şimdi ise çalışma masamın üzerinde ve kapağı açıktı. ve içinde bileklik yoktu, sadece bir not vardı. uzandım ve kağıdı elime aldım.

"büyükannemin bilekliğini takmana izin vereceğimi düşünmemişsindir umarım? arkadaşlarına dikkat etsen iyi olur. kim bilir, her an biri kafasını kaybedebilir :)"

----------
selamun aleykum oluyorum

GBC, the boyzWhere stories live. Discover now