siyah dikişler eşliğinde güzel bir gülümseme

157 13 205
                                    

"hey jaerin," dedi ruby bahçedeki bankta oturan benim yanıma gelerek. "yine biri sana bir kutu gönderdi."

elindeki kutuyu bana uzattı. ona kaşlarımı çatarak baktım ve sordum. "bunları gönderen kişi kim?"

"bilmiyorum," dedi ruby, omuzlarını silkti ve sakızını gürültülü bir şekilde çiğnemeye devam etti. "yüzünde maske vardı görmedim."

"veren kişiyi bilmiyorsan gönderilen şeyi bana getirme," dedim ve kutuyu almadan ayağa kalktım. ruby arkamdan "bu kutuyu ne yapacağım?" diye bağırsa da umursamadım ve yatakhanelere doğru yürümeye başladım.

zaten sinirlerim bozuktu. chanhee'nin bedeni patlayan deponun içinden çıkmıştı, buna rağmen bile müdire her zamanki gibi hiçbir şey yapmamıştı. juyeon bana soğuk yapıyordu. hoş, zaten istediğim benden uzak durmasıydı ama bu şekilde üzülüyordum. sumi ve saphire ile çok fazla takılmamaya çalışıyordum ki o eyfel kulesi herif onlara zarar vermesin, ama bu en sinir bozucu olanıydı.

"bu şerefsizin beni sevdiği falan yok ki," dedim kollarımı kendi bedenime sararken. "tek istediği şey yapayalnız ve mutsuz bir şekilde yaşamam."

"bunu da nereden çıkardın?"

bir anlık korkudan çığlık atmamaya çalışarak arkamı döndüm, arkasındaki ağaca sırtını yaslamış bir şekilde bana bakan younghoon ile karşılaştım.

"beni herkesten uzaklaştırıyorsun," dedim kaşlarımı çatarak. "ve ne demek bunu da nereden çıkardın?"

"benimle mutlu olabilirsin," dedi younghoon gülümseyerek.

gözlerimi devirdim. "kalsın."

arkamı dönüp de gitmeden önce tekrar ona döndüm ve sordum. "abim nerede?"

"bunu sana neden söyleyeyim ki?" dedi younghoon tek kaşını kaldırarak.

"yaşıyor mu peki? en azından bunu söyle."

younghoon hafifçe güldü, bana doğru yürüdü ve elini omzuma yerleştirdi. hafifçe patpatladı ve yanımdan ayrılmadan önce kulağıma eğilerek konuştu. "bu sana bağlı, canım."

,,,

"sen iyi değilsin," dedi sumi bana kaşlarını çatarak. "ve bir şeyler saklıyorsun. yeter artık, her ne varsa söyle bize."

"hiçbir şey yok," dedim ona bakmadan. "bi' sus ders çalışıyorum."

"ders çalışmana ne gerek var ki?" diye dalga geçti saphire. "notların her ne kadar iyi de olsa buradan canlı çıkamazsın."

"of, ders çalışabilmek için illa dışarı mı çıkmam lazım?" dedim kitabımı alıp ayağa kalkarak. ben çıkamadan sumi kapının önüne geçti ve kilitledi. "neler olduğunu anlatmadan hiçbir yere gidemezsin. juyeon ile bile konuşmuyorsun. neler oluyor?"

"size anlatamam," dedim ve kendimi yatağıma bıraktım. "anlatabilecek olsam anlatırdım ama gerçekten anlatamam. lütfen bir şey sormayın."

"biz senin en yakın arkadaşların değil miydik hani?" dedi saphire, pencere pervazından kalkarak. yanıma oturdu ve sarıldı. "bak, sadece anlat bize tamam mı? başkasına söyleyecek değiliz."

bir süre yerdeki halının desenlerini inceledim. ardından derin bir iç geçirdim ve konuştum. "pekala..."

,,,

"umarım hayal gücün geniştir de bunları sen uyduruyorsundur," dedi saphire.

"hayır ben uydurmuyorum," dedim ona kaşlarımı çatarak. "hyunjin'in ölü bulunduğu gün katili gördüğümü söylediğimde de bana aynı şekilde tepki vermiştin."

GBC, the boyzWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu