birinci seans

3.5K 405 78
                                    


Kim Taehyung bir yandan elindeki parmak boya izlerini kolunun altına sıkıştırdığı saksıyı düşürmeden çıkartmaya çalışırken, diğer yandan koşar adım ilerliyordu terapi merkezinin koridorunda. Her seferinde böyle oluyordu, o an için çocukların neşeli hallerine ayak uydurarak öyle bir dalıyordu ki o boyalara, çevresindeki çocuklar onun bu neşesine inanamayarak resim yapmayı bırakıyor, hayranlıkla öğretmenlerini izliyorlardı. Fakat yetimhanenin anaokulundan ayrıldığı an o boyalar bir türlü ellerinden çıkmıyor, takım elbisesine tezat bir şekilde bir gökkuşağı misali parlıyorlardı biçimli ellerinde. Öncesinde bu boyalardan ipek gömlekleri de alıyordu nasibini, minik muzip öğrencilerinin bir olup  en şık takım elbiselerine el izlerini bırakmaktan vazgeçmeyeceklerini anladığında okula daha spor bir şekilde gitmeye başlamıştı. Bunu neden yaptıklarını gülerek sorduğunda ise aldığı cevap için binlerce takım elbisesini feda edebilirdi.

"Boş resim kağıtları sizi hep hüzünlendirir, hemen doldurursunuz onu. Parlayıverir gözleriniz. Çok eşsiz olursunuz öğretmenim, bizim de gözlerimiz size bakarken öyle parlasın diye boyadık."

Evet, minik bir çocuğun kelamlarıydı bunlar. Erken yaşta büyümek ve kendine yetmek zorunda kalmış çoğu yalnız çocuğun kaderiydi boyundan büyük laflar etmek. Taehyung bilirdi, küçükken yaşayamadığı çocukluğu şimdi elindeki boya lekeleriyle hayatta tutmaya çalışan bir yetim olarak bu olgunluğa saygı duymuş, lakin her daim ürkmüştü ondan.

Büyümekten her daim korkmuştu, elindeki boya lekelerini çıkartmaya çalışırken bir yandan tamamen çıkmasından korktuğu gibi korkmuştu büyümekten Taehyung...

"Taehyung!"

Kendisine seslenen terapi merkezi müdürü, ne zamandır koridorda durmuş, elindeki lekelere hipnoz olmuşcasına baktığını sorgulatmıştı genç adama. Yine de silkelendi ve elindeki boya lekeleriyle dolu ıslak mendili ceketinin ön cebine yerleştirerek kocaman gülümsedi.

"Merhaba efendim." dedi saygıyla eğilerek, lakin adamın yüzündeki endişeli ve tereddüt dolu ifade dudaklarındaki o hoş kıvrımı adım adım solduruverdi.

"Bir sorun mu var?"

Yaşlı adam alnındaki terleri elindeki mendille sildikten sonra mahçup bir ifadeyle gülümsedi karşısındaki genç adama.

"Kişisel algılama olur mu, lakin görüşmek istemiyor seninle. Sadece seninle de değil, bugün oldukça agresif. Seans için onu yatağından kaldırmaya ve hazırlamaya gelen görevliyi tüm çabasına rağmen red-"

"Onu seans için zorladınız mı yani?" diye sordu ani bir ciddiyetle. O tatlı hevesinden eser yoktu artık. Müdürün şaşkınlıkla havaya kalkan kaşlarını gördüğünde içinde yükselen öfke kıvılcımları badem gözlerine yansıdı. Yine de sesini olabildiğince alçak tutmaya çalışarak müdüre yaklaştı konuşulanların aralarında kalması için.

"Üstelik zorlama bir şekilde rızası olmayan bir görüşmeye hazırlanması için izinsiz temasta bulunulmasına göz yumdunuz."

Şimdi karşısında utancını saklamadan başını eğmiş bir adam vardı Taehyung'un. Yaptığı hatayı anlaması Taehyung'un öfkesini bir nebze olsun dizginleyebilirdi, fakat... Fakat Jeongguk'un durumunu daha beter hâle getirmekten alıkoyamazdı.

"Bay Shin, biliyorum ki bunu kötü niyetle yapmadınız, hatta tam aksine, iyileşmesi için öyle bir heves var ki içinizde, profesyonelliğinizden ödün vererek böyle bir hataya düşmüşsünüz. Fakat çocuksu bir şımarıklığın üstüne gider gibi zorlayarak bazı şeyleri yaptırabileceğiniz birisi değil o. Lütfen bunu unutmayın olur mu?"

Böyle bir hataya tahammülü olmamasına rağmen son cümlesinde anlayışla gülümsedi Taehyung. Evet, sonuçları düşünülmeden yapılan hatalar her daim kötü sonuçlar doğururdu lakin şöyle bir düşününce, hatanın iyi niyetle yapılanı bile insanı yumuşatmaya yeterdi. Taehyung çoğu meslektaşının ticari kaygılarla yürüttüğü bu işi tüm engellere rağmen hakkıyla ve vicdanıyla yapmaya çalışan Bay Shin'e kalıcı bir öfke duyamazdı. İşte bu yüzden adamın özür dilemeye yelteneceğini anladığında dudaklarındaki ömür tazeleyen tebessümünü daha da genişletti ve yaşlı adamın önünde bir kez daha eğilerek onu utandırmamak adına basit bir veda sundu gitmeden hemen önce.

Oda numarasını biliyordu; kaçıncı kata çıkması gerekir, hangi koridordan sağa dönmelidir biliyordu Taehyung.

Ve bir de neden burada olduğunu...

Fazlasını öğrenmek istememişti, üçüncü şahısların kelamıyla birini tanımaktan haz etmezdi hiç. İşte bu yüzden bilgisi sadece Jeongguk'un başına fiili olarak neler geldiğiydi. Fakat onun öğrenmek istediği duygusuz imla yığınından ibaret olan teşhis kağıdından daha fazlasıydı. 123 numaralı kapının önüne geldiğinde omuzlarını dikleştirdi ve yakalarını düzelterek derin bir nefes aldı. Ardından kapıyı tıklattı iki kez. Herhangi bir cevap beklemedi.

Zira amacı içeri girmek değildi.

"Merhaba..." diye lafladı heyecanını bastırmaya çalışarak. Bir kıpırdanma dahi olmaması dudaklarında anlayışlı bir tebessüm olarak iz bıraktı.

"Buraya senin için cennetten bir parça bırakıyorum. Kaderi artık senin ellerinde olan bir cennet."

Ve sonra gitti.

Beklemesi gerekmiyordu da. Taehyung'un beklediği bir cevap yoktu, sorularının yanıtlanması değildi amacı çünkü. Gitmeden önce ön cebine koyduğu, ıslak mendilden bulaşan silik boya lekelerinin bezediği not kağıdını çiçeğin görünür bir boşluğuna yerleştirdi.

'Jeon Jeongguk'un talebi dışında bu cennet mirasına dokunulmayacaktır.'

***

seans girişimi:

başarısız -

justicia de iris | taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin