10.BÖLÜM DOLUNAY PRENSESİ

218 167 11
                                    

Çok eskilerde, Londra'nın eski dönemlerinde bir kral var olduğu sayılırdı. Bu kralın gür bir sakalı yapılı bir vücudu ve kısa kahverengi saçları vardı. Ve elbette hayatını adadığı sarı ipek saçları zümrüt yeşil  gözleri olan bir kraliçesi.

Efsaneye göre ayın hilal olduğu bir gecede güneş sarısı saçları ve gök mavisi gözleri olan çok tatlı bir kız çocuğuna sahip oldu kral. Kız çocuğu öylesine güzelmiş ki... Birisi yanından geçerken onun ipek saçlarını okşamamak için zor tutuyormuş kendini. Bu küçük kız yolda yürürken herkes ona bakıyordu. Öyle ki bu kız kalabalığın içinde bir altınmış gibi parıl parıl parıldarmış.

Kral küçük kızın ismini Ağça koymuş. Saf ve temiz anlamında olan bu isim halk tarafından çokça beğenilmiş.

Herkes küçük prensese hayranmış. Onun gök mavisi gözlerine, sarı güneş gibi saçlarına saçlarının bir ton koyusunda olan çillerine, kiraz rengi dudaklarına, küçük fındık burnuna hayran olmamak elde değilmiş ki. Mutlu olmak için gidip onu izlemek bile bir gülümsemeye yor açarmış.  Herkesten çok kral küçük kızına hayranmış. Onun hayatı boyunca hep gülümseyeceğine kendi kendine söz vermiş.

Herkes küçük prensese küçük prenses ise kasabanın biraz uzağında olan o göle hayranmış. Göl öylesine büyüleyiciymiş ki prenses Ağça her gece onu izlemeye gidermiş. Oryas gölü diye bilinirmiş. Ayın göle düşen yansıması onu mutlu ediyormuş.

Günler geçmiş küçük prenses bir genç kıza dönüşmüş. Prensesin bu hali çocukluğunda sahip olduğu ilginin kat kat artmasına sebebiyet vermiş. Sarı saçları beline kadar uzanıyormuş, mavi gözleri ise bir ton koyulaşarak gece mavisi olmuş. Babasının kendisine verdiği söz gibi geç kız her gün  gülümsüyormuş.

Bir gün kral çalışma odasında otururken kapısı hiç çalınmadan sesizce açılmış. İçeriye kabarık elbisesi yırtık pırtık olmuş, sarı saçları darma dağın halde gözleri korkuyla  kocaman açılmış  kızı Ağça girmiş. Kralın aniden yüzü düşmüş kızı gülümsemiyormuş.

Kralın sonradan öğrendiğine göre genç kızı tecavüze uğramıştı bunu öğrendiğinde Nefret etmişti. Herkesten.
Ağça ise her gece hayran olduğu gölün başında ağlıyor, geceleri karanlıkta yalnız kalamıyor, tek kelime etmeyip yemek yemiyormuş. Ne babasının sırtını sıvazlamaları ne de annesinin feryatları bunu düzeltemiyormuş.

Ağça her gün biraz daha yok olurken en sonunda genç kızın narin bedenini hayran olduğu gölün dibinde bulmuşlar. O artık dayanamayıp intihar etmişti. Acı çekmeyi ölmeye yeğlemişti.

Kral da her gün acı çekiyor yalnızken feryat ediyormuş. Delirmek üzereymiş.

Derken bir dolunay gecesi gece saçlı zeytin gözlü ay tenli bir kızı olmuş. Kral o gece ağlamış. O gece saf kızının yasını tutmuş. Yeni prensesini biriciğini kucağına alırken sayıklamış.

" Kimse sana dokunamayacak Ayza'm. "

Kral o gece kasabaya bir yasa getirmiş. Ne için olursa olsun  kimse prenses Ayza'ya dokunamayacak onun zeytin gözlerine bakamayacakmış. Zaman geçmiş istemeden de olsa prensese dokunan insanlar artık yaşamıyorlarmış.

Dokunulmazlığı olan prensesmiş o... Yasak prenses.

Ağça kadar dikkat çekmezmiş Ayza. Yalnızca simsiyah saçları saçları kadar koyu renkte gözleri ay gibi bembeyaz bir tene sahipmiş.

Kral genç kızı Ayza'ya bakmış. Hayır ona hiç benzemiyormuş. Tam tersi denilenebilecek bir kızmış. Yinede tek bir özellikleri aynıymış. Ayza'nın bu kasabada sevdiği tek yer Oryas gölüymüş.

Genç kız bir gün zaman geçirmek için Oryas gölüne gitmiş. Her zaman gitmezmiş oraya yalnızca dolunay zamanında gölü ziyaret edermiş.

Efsaneye göre o gecede dolunaymış ve ay hiç olmadığı kadar çok parlıyormuş. Henüz ikindi vaktinde olmalarına rağmen ay parıl parıl parıldamaktaymış.

Genç kız gölün etrafında yürümeye başlamış, zarif adımları gölün hemen yanında bitiveriyormuş. Gülümsemiş, huzurlu hissediyormuş. Yürümeye devam etmiş. Gölün etrafında bazı aileler Piknik yapıyorlarmış ve prensesle göz göze gelmemeye çalıyorlışıyorlarmış. Prenses yürürken birden birşey olmuş. Gözler bir anlık yasayı unutup prensese bakmışlar.

Prensesin ayağı katmıştı, ve  gölün içinde çığlık çığlığa Can çekişiyormuş.
Bağırıyor, yardım dileniyormuş. Gölün yoğun suları onu içine çekerken etraftaki insanların tek yapabildiği şey izlemekmiş. Çünkü hayır canlarını sokakta bulmamışlar. Ona bakmak bile yasakken şimdi herkes gölün etrafında durmuş prensesin Ayza'nın can çekimini acıyla seyrediyorlarmış.

Aptal bir yasa... Çoğu kişi böyle düşünse de ona bakarken bile utanma hissine kapılıyorlarmış.

Etrafa bir karanlık çökmüş. Ay parıldıyormuş, her bir uzvunu gözler önüne seriyormuş. Yada prenses öle düşünüyormuş. Çırpınmayı bırakmış. Gölün onu içine çekmesine izin vermiş, gözlerini açmış ayı göre bilmek için. Ölmüş.

Anlatılanlara göre o gece ayın en parlak olduğu zamanda prensesin cansız bedeni aya yükselmiş, hiç bulunamamasını bu şekilde açıklıyorlar.

Göl şimdilerde kupkuru. Üstünü çoktan betonlar kaplamış durumda.

Bazıları için o göl hiç var olmadı. Bazıları için o göl bir efsaneydi. Bazıları içinse ay ışığı kadar gerçek.

                        " -lost_soul "

SIRA DIŞI HAYATLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin