8🍂Kalbe dokunmak

177 28 10
                                    

Erkam:

Hayat sürprizlerle dolu karmaşık bir yol gibiydi. Hiç beklemediğin bir anda bambaşka olayların içinde kendini bulabiliyorsun. İş seyahati için gittiğim yabancı bir şehirde depreme maruz kaldım ve yabancısı olduğum o yerde, yaşadığım o korkulu anlardan sonra kanatlarını enkazın altında bırakmış bir kız sürekli karşıma çıkıyordu. Kimi zaman rüyalarımda kimi zamanda realitede kanlı canlı bir şekilde karşıma çıkıveriyordu. Bunların sadece rastlantı olduğunu düşünmek istiyorum fakat olmuyor kafam karışıyordu. Hele de korkunç bir hâlde rüyalarıma girmesi beni çıldırtma raddesine getirtiyordu. Ne yapacağımı bilemiyordum.

Yaklaşık 10 dakikadır aynı masada oturmuş, sözde kahve içiyoruz. Ben kafamda dönüp dolaşan düşünce girdabından pek konuşamıyorum. Ve sanıyorum ki benim bu düşünceli halim ona da sirayet etmiş olacak ki ilk baştaki sevecenliğini yitirmiş, gözlerinde soru işaretleriyle o da kahve bardağına odaklanmıştı.
Bu masaya boşuna oturmamıştık değil mi? Kendimi toparlayıp asıl meseleyi veyahut da merak ettiklerimi konuşmalıydım. Boğazımı temizleyerek dikkatini çekmeye çalıştım.

"Beni hatırladığınızı söylediniz öyle değil mi?"

Yüzünde buruk bir gülümsemeyle siyah gözleri beni buldu.
"Hatırlamaz olur muyum? Elbette hatırlıyorum. Size teşekkür borçluyum. O gün yaşadığım bir olaydan dolayı çok kötüydüm. Siz koltuğunuzu bana vererek çok yardımcı oldunuz. Tekrardan teşekkür ederim Erkam Bey.''

Demek beni sadece uçakta hatırlıyordu. Oysa ben onu o korkunç geceden, feryat figan ağlayışından hatırlıyorum. Yanımdan koşup göçüğe girmeye çalıştığını hatırlıyorum. Tabi onun ruh hali çok başkaydı. Onun ruhu dışarda değildi, ailesiyle birlikte enkazın altında can çekişiyordu. Ne kadar acı... Düşününce bile tüylerim diken diken oluyor. Ama bu karşımdaki insan, bunu bizzat yaşadı ve hâlâ dimdik ayakta, hayatına devam ediyor ve gülümseyebiliyor oluşu inanılmaz bir şey gibi gelse de insan acıya katlanıyor. İnsan gerçekten güçlü bir varlık. Eğer isterse her şeye rağmen dimdik ayakta kalabiliyor. O da yaşadığı acıya rağmen ayakta. Belki de canı çok yanıyor ama onunla yaşamasını öğrenecek yüzünde açacak olan her gülümseme o acıyı daha katlanılabilir kılacak. Ben aşık olduğum kadını kaybettiğimde her şeyden elimi çekip gitmek istedim. Çünkü acı çok fazlaydı. Bana onu hatırlatacak şeyleri görmeye tahammül edemiyordum. Ama yapamadım. Bana ihtiyacı olan insanlar vardı. Onların yanında olmak için kendi acımı bastırdım ve zaman içinde de o acıya rağmen yaşamayı öğrendim. Hatta sadece yaşamayı değil, tekrar yaşamdan zevk almayı da öğrendim. Kalbimdeki acı da geçmedi. Hâlâ benimle birlikte ama artık eskisi gibi şiddetli değil, onsuzluğa alıştım. Dişlerimi sıkarak başımı dikleştirdim. Feyza da alışacaktı. Kolunu kanadını kaybetmiş olsa da alışacaktı acıyla birlikte yaşamaya. İçimden geçenleri sesli söylememek için dudaklarımı sıkıca birbirine bastırıp gülümsemeye çalıştım. Ne kadar becerebildim muamma ama tekrar konuşmaya başladım.

"Rica ederim Feyza Hanım, kim olsaydı aynı şeyi yapardı. Fakat itiraf etmeliyim ki şaşırdım. Yiğenlerimin öğretmeni olarak burada sizi görmeyi asla beklemezdim."

Feyza'nın yüzündeki hüzün bulutları kısa bir süreliğine de olsa dağıldı ve yerini ışıl ışıl bir gülümseme aldı.
''Ben de çok şaşırdım tabi. Ama yine de bunun bir tevafuk olduğunu düşünüyorum. Size tekrar teşekkür etme fırsatı bulduğum için mutluyum."

Gülümseyerek kafamı salladım. Evet bir tevafuktu bu. Ama iyi mi yoksa kötü mü olduğuna henüz karar veremediğim bir tevafuk. 'Umuyorum ki Feyza Hanımcım, bir daha rüyalarıma gelmez ve uyumama izin verirsin.'

"Eee bizim afacanlar nasıl? Sizi çok yormuyorlardır diye umuyorum. Öğretmenleriyle tanışmamı isteyen de kendileriydi."

Feyza gülerek kahvesini masaya bıraktı. Gözleri şimdi daha parlak bakıyordu. Öğrencilerini çok seviyor olmalıydı.
"Hiç sormayın, ikisi de çok akıllı çocuklar. Ama bir o kadar da yaramazlar. Taha Enes'in sayısal zekası çok gelişmiş, bu yaşta seviyesinin üstünde matematik problemleri çözüyor. Fakat tuhaf bir şekilde yazısı çok kötü. Hiç özen göstermiyor. Ne yaptıysak düzeltmiyor. Sanırım sayılarla uğraşmak ona harflerle uğraşmaktan daha çok zevk veriyor.''

"Evet biliyorum ve bu sebeple Taha Enes sizinle görüşmemi istedi. Elyasa Ali onunla dalga geçtiği için çok üzülüyor ama yine de düzeltmek için çaba göstermemesi ilginç değil mi?"

"Aslında yazısını düzeltmek için görünürde bir çaba gösteriyor bunu verdiğim ödevlerden anlıyorum. Ama gerektiği gibi değil. Tahminim şu ki benim en az yarım saatte bitirmesi için verdiğim ödevi o beş dakikada falan bitiriyor."

"Anlıyorum, bu konuyu kız kardeşime de açıp araştırmalarımızı yapacağız, gerekirse uzman yardımı da alırız. Teşekkürler."

Işıl ışıl gülümseyerek "Rica ederim, öğrencilerimle ilgilenmek bana mutluluk veriyor." Dedi.

Başımı sallayarak ''Peki Elyasa Ali o nasıl?" Diye sordum.

"Ah Elyasa çok tatlı bir çocuk. Her açıdan çok özverili. Sadece tek bir alanda iyi değil, tüm alanlarda yetenekli diyebilirim. Dışa dönük, arkadaş canlısı bir çocuk. Ama acayip yaramaz. Taha Enes ile bir olduklarında başa çıkmak çok zor oluyor."

Son cümlesini gülerek söyledi. Tahmin edebiliyorum ne kadar zor olduğunu. Gerçekten de yaramazlar. Almila ve benim çocukluğumu hatırlatıyorlardı. Onların yaşındayken onlarca bakıcı değiştirmiştik. Babam ve annem artık bakıcı bulmakta zorlanıyorlardı. Ama anlamadıkları ya da anlamak istemedikleri bir şey vardı, biz bakıcı istemiyorduk onların ilgisine muhtaç iki çocuktuk. Onların dikkatini çekebilmek için yaptığımız yaramazlıklar zamanla karakterimize işledi. Neyse ki biraz büyüdüğümüzde Almila duruldu, daha sakin ve aklı başında davranmaya başladı ama ben onun aksine iyice zıvanadan çıkmıştım. Eymen ile birlikte dövüş kulüplerine gidecek kadar çıtayı yükseltmiştik. Eymen'in sessiz ve içine kapanık olması benim daha çok aktif olmama sebep oluyordu. Ve yıllar sonra Alya ve Yahya'nın hayatımıza girmesiyle bambaşka biri oldum ve asıl benliğimi buldum. Yıllarca hayatın anlamını aramıştım. Ne denersem deneyeyim, ne yaparsam yapayım gerçek anlamda mutlu olamıyordum. Sadece anlık zevkler alıyordum. Çok gülerdim, saçma salak espiriler yapardım. Herkes bana gamsız derdi. Ben de umursamaz hayata kafa tutardım. Ama yalnız kalınca içimdeki boşluk hissi kendini gösteriyordu. Ot gibi yaşıyordum. Ne istersem anında sahip oluyordum ama hiçbir şekilde içimdeki boşluk dolmuyordu. Bir şeyler eksikti. Çakır keyif olduğum bazı anlarda Eymen'e içimi dökerdim. Ama Eymen o zamanlar derin bir çukurdaydı. İçi öfkeyle doluydu. Bu yüzden bana şımarık bir çocuk gibi davrandığımı söylerdi. Haklıydı kendi açısından. Onun çocukluğu benimkinden bin kat daha zor geçmişti. Fakat yine de beni anlamasını dilediğim çok an olmuştu. Neyse ki şimdi birbirimizi anladığımızı düşünüyorum. Çünkü ben içimdeki boşluğun ne olduğunu biliyorum artık. Ve onh nasıl dolduracağımı da. Varoluş amacımı biliyorum. Hiçbir şey sebepsiz yaratılmadı ve hiçbir şey sebepsiz olarak yaşanmıyor. Feyza ile karşılaşmamızın da mutlaka bir sebebi var. Benim yabancısı olduğum o şehirde, o anda orada bulunmanın da bir sebebi var mutlaka. Ve bu sebeplerin altındaki anlamların ne olduğunu da zaman gösterecekti.

Feyza ile birkaç dakika daha oturup sohbet ettikten sonra oradan ayrıldım. Eve geçmeden önce derneğe uğradım. Epey zamandır gitmemiştim. Dernekteki arkadaşlarla selamlaşıp neden daha sık uğramadığıma dair sistemlerini dinledikten sonra üst kattaki odama geçerken Orhan'dan bir kahve rica ettim. Gömleğimin kollarını açıp katladıktan sonra derin bir nefes aldım ve bilgisayarıma yöneldim. Bu ayki sonuçları incelerken yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Yine birçok minik kalbe dokunmuş ve onları güldürebilmiştik. İşte bu huzur, şükür sebebiydi.
Kapı çalınıp açıldı ve Orhan elinde iki kahve ile içeri girdi. Birini önüme bırakırken teşekkür ettim. Orhan kafasını sallayıp koltuğa oturdu.

"Yüzündeki gülümsemeye bakılırsa bu ayki sonuçlar hoşuna gitmiş."

Bilgisayar ekranına geri dönerken güldüm ve tekrar ona baktım.
"Çok şükür Orhan, dernekteki herkes çok iyi çalışıyor. Hepinize teşekkür ederim. Beni asla mahcup etmiyorsunuz."

"Aşkolsun abi. Senin gibi bir başkanımız varken tabiki iyi çalışacağız. Üstelik bu iş gönül işi, hepimiz bu işe gönül verdik."

Orhan'a minnetle bakıp dosyayı kapattım ve dernek grubuna girdim. Efe'nin paylaştığı fotoğraflara baktım. Bu haftasonu gittikleri köy okulundandı. Çocukların ellerindeki renkli kırtasiye malzemeleri ve okuma kitaplarından daha çok yüzlerindeki gülümseme ve gözlerindeki parlaklık göze çarpıyordu. Buna sebep olduğumuz için Rabbime şükrettim. İşte benim için yaşama gayesi buydu. Kalplere dokanabildiğim kadar insan olduğumu hissediyordum.

tfen emeğe saygı için vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Keyifli okumalar. 💛

Umut Fenerleri Where stories live. Discover now