On

23.1K 1.9K 668
                                    


"Hava buz, buz."

Dişlerine kadar titreyen Ayşe, içeri girer girmez  mutfağa koşarak ellerini çaydanlığın buharına tutup ısıtmaya çalıştı.

Kalorifer olmayınca, ne yapsın garibim.

"Gelene kadar ben de dondum," dedim akan burnumu çekerek. Sanırım hasta oluyordum, burnum akıyordu ve boğazımda da hafif bir ağrı vardı.

"Koşa koşa geliyordum ısınayım diye ne güzel, Sevim teyze durdurdu iki saat lafa tuttu ayak üstü."

"Ne diyormuş," diye sordum kaynayan suyu alıp kahve koyduğum bardağı doldururken. Kahveyi Ayşe'nin önüne koyunca ellerini bardağa sararak 'oh' diye fısıldadı.

"Öğlen günü varmış da, 20 tane tarçınlı kurabiye istiyor."

Günlük 50 tane yapıyordum zaten, önceden haber verseydi daha fazla yapabilirdim. Gelenlere 'bitti' demek zorunda kalacaktım şimdi.

Hem, bunlar kaç kişi de 20 tane kurabiye istiyor? Bütün mahallenin kadınları katılıyor muydu bu güne?

"Tamam ayırırım ben şimdi ona." İki dakika dinleneyim diye karşısına oturdum. Yorulmuştum hemen.

"Oturma hiç, kalk hazırla. Gelir şimdi oğlu."

Oğlu mu?

Yok, bana dinlenmek haram.

Anında ayaklandım. "Ne oğlu?"

"'Siz hazırlayın, Kenan gelir birazdan' dedi." Benim kıpırdamadığımı görünce ayağıyla bacağımı dürttü. "Hadi."

Dün gece yaptığım rezillikler bir bir gözümün önünde canlanırken terlediğimi hissettim. Buz gibi havada.

Adamı bana yardım ettiği için bin pişman etmiştim, gelip suratıma tükürse hakkı vardı. Tükürmek ne demek ya, adam toplayıp beni dövdürse yine ağzımı açıp tek kelime laf etmezdim.

Dert dinlediği yetmiyormuş gibi bir de benim gerizekalı hareketlerime katlanmak zorunda kalmıştı.

Yoksa tacizlerime mi demeliyim?

"Ya bir dursana," diye bağırdım kolumu kurtarmaya çalışırken. İnatla daha sert çekti kolumu.

"Oğlum bir rahat dur, kurt mu kaynıyor anlamıyorum ki. Alt tarafı acı bir kahve içireceğim, ne bu inat?"

Beni sürüklemesine izin vermeden ayaklarımı yere sabitleyip kıpırdamamak için bacaklarıma yüklendim. Ben durunca o da mecbur durmak zorunda kalmıştı. "Bana ne," dedim omuz silkerek.

Sinirden ağlamak ister gibi yüzünü buruşturmuştu. "Yemin ederim üç yaşındaki çocuktan beter." Bakışlarını havaya kaldırıp dudaklarını büzdü. "Allah'ım, neydi benim günahım?" Tek kelime etmeden kendi başına konuşmasını dinliyordum. Beynim bulandığı için kıpırdamadan ve konuşmadan durmak iyi gelmişti bana da.

Tutuşunu sıkılaştırarak bütün gücüyle çekti beni, ama izin vermedim.

Ya da vermemeye çalıştım, çünkü ilk çekişinde üzerine doğru uçmuştum ve birlikte yere düşmüştük. Sert zemine sırt üstü düşmüştü o, beni de kolumdan çektiği için tam üzerine doğru uzanmıştım ben de.

Birkaç saniye boyunca kendime gelmeye çalıştım, anlamakta zorlanıyordum çünkü.

Kafam boynuna denk geldiği için birden genzime kendine has kokusu doldu. Güzel kokusu başımı döndürürken kafamı daha çok gömdüm boynuna ve derin nefesler alarak içime çektim. Altımda rahatsızca hareket ediyor olduğunu bile fark edemiyordum o an.

"Çok güzel kokuyorsun." Kafam gömülü olduğu için sesim boğuk çıkmıştı. Kokladığım yeri tuttuğum için yutkunduğunda adem elmasını elimin altında hissettim, tuhaf hissettirmişti.

"Hadi kalk," diye zorlanarak konuşup aynı zamanda elleriyle beni hafifçe itmeye çalışıyordu. Beni itmesin diye bacaklarımı iki tarafına indirip bacaklarına doladım.

"Seni koklamak istiyorum, dur biraz." Mükemmel kokusunu doya doya içime çektim, iyice üzerine yerleşmiştim. Kokladığım boynuna dudaklarımı bastırınca alt taraflardan bir baskı hissettim ama ne olduğunu anlayacak kapasiteyi kendime bulamadım. Odaklandığım tek şey Kenan'ın eşsiz kokusuydu.

Benimle baş edemeyeceğini anlamış olsa gerek, ben dudaklarımı bastırdığım an tek elini saçlarıma daldırıp çekerek kafamı kaldırmamı sağladı. Dudaklarım büzülmüş, üzgün bir şekilde yüzüne baktığımda onun derin nefesler aldığını ve gözlerinin kapalı olduğunu görmek beni şaşırtmıştı.

"Eğer hemen kalkmazsan sarhoş marhoş dinlemem, basarım tekmeyi."

Sanırım cidden kalkmam gerekiyordu artık.

Oflaya puflaya üzerinden kalktım, bir süre yerde yatmaya devan etse de sonra o da kalkmıştı. Hala nefes nefeseydi. Bakışları bir saniyeliğine büzülü olan dudaklarıma kaydığında ben de dudaklarına bakmış bulundum.

İlk defa böyle dolgun dudakları olan birini görüyordum, dokunmak isteyerek üzerine doğru bir adım attığımda sanki ne yapacağımı anlamış gibi birden arkasını dönüp koşar adım yürümeye başladı. Arkasına bile bakmadan.

Ben olduğum yerde dikilmeye devam ederken, hızını indirmeden u dönüşü yaparak geri yanıma gelmeye başladı.

"Herif yüzünden namus elden gidiyordu, sen hala geri dön Kenan, aferin." Öyle sinirliydi ki korkmadan edemedim.

Kolumdan değil de bu defa elimden tutup sertçe çekerken yüzüme bile bakmamıştı bir daha. Baya sinirli gibi duruyordu ve her ne kadar beynim yerinde olmasa da ona bir daha konuşmamam gerektiğini anlamıştım.

Ben ağlamayayım da kimler ağlasın?

"Ben şeyi unutmuşum," diye aniden konuşunca aklıma bir bahane gelsin diye dua ediyordum içinden. "Şeyi." Aklıma hiç bir şey gelmiyordu. "Bir şeyimi unutmuşum işte Ayşe, sana ne? Gitmem gerek, sen kurabiyelersin artık- ay verirsin yani Kenan'a kurabiyeleri."

"Hı?"

"Bir şeyi de anla," dedim sinirlenerek. Bir an önce gitmem gerekiyordu ve Ayşe beni oyaladıkça sinirleniyordum. "Gidiyorum ben."

Koşar adım çıktım kafeden, olur da Kenan geliyorsa diye arkama bile bakmadan kaçmıştım. Onların evin ters tarafına doğru koşmaya başladım.

Utanıyordum ama öyle böyle değil. Kenan'ın gözlerinin içine utanmadan bir daha bakabilir miydim, hiç bilmiyordum. Sanmıyordum da.

Sonunda yorulduğum için durdurdum kendimi, ellerimi dizlerime yaslayarak yere doğru eğildim ve soluklanmak için hızlı hızlı nefes alıp verdim. Mahalleden uzaklaşmıştım, ama şimdi nereye gitmem gerektiğini bilmiyordum.

Sanırım eve gidecektim, bu günü kendim için tatil ilan ediyordum. Hangi akılla kafeyi açmaya gelmiştim onu da bilmiyordum zaten. Kenan birkaç gündür çalışmadığı için bu gün kesin taksiye çıkmıştır diye gelmiştim aslında, nereden bileyim ben çalışmadığını?

Genelde de taksiye çıktığında geç geldiği için o gelmeden eve geçerim diye düşünmüştüm. Ama yanlış düşünmüştüm.

Nefeslerim düzene girdiğine ilk defa girdiğim sokaktan çıkmak için yolu ararken tam karşıdaki parkta oturan ikiliyi gördüm ve kaşlarım merakla çatıldı. Bunların ne işi vardı burada?

Yoksa..

Batu ve Ece bir bankın üzerine yan yana oturmuşlardı ve gülümseyerek sohbet ediyorlardı. Batu uzanarak Ece'nin elini tutunca çatık kaşlarım havalandı şaşkınlıkla.

Vay şerefsiz vay.

Vay be bxb tagında bir numara olmuşuz🥺 Okuyan herkese teşekkürler❤️

YENİ MAHALLE -BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin