Yirmi dört

21.7K 1.8K 495
                                    

"Allahu ekber, Allahu ekber!"

Kafamın altındaki yastığı alarak yüzüme sımsıkı bastırdım. Buralarda cami olmadığına emindim, nasıl bu kadar sesli geliyor olabilirdi ki? Sanki odanın içinde okunuyordu ezan.

Rahmetli dedemin ben küçükken hep 'ezan okunurken yatılmaz' deyişi aklıma gelince içimden söylene söylene doğruldum ve sırtımı yatağın başlığına yaslayarak ezanın bitmesini bekledim. Uykusuzluktan geberirken ezan bitene kadar oturmak dünyadaki en zor şey olabilirdi.

Gözlerimi açmak için kendimi zorlayınca, yatağın yanındaki komodinin üzerindeki telefonun açık olduğunu ve ezan sesinin telefondan geldiğini anlayarak kaşlarımı çattım.

Kenan'ın telefonuydu, muhtemelen sabah namazına uyanamadığı için ezan uygulamasını yüklemişti.

Uyumadan önce yatağında benim yatmam gerektiği konusunda benimle inatlaştığı için, ve hiç onunla tartışacak gücüm olmadığı için kabul etmiştim. Telefonunu odasında unutmuştu işte.

Telefonu duyamadığı için namaza muhtemelen kalkamayacaktı. Sanırım gidip onu uyandırmam gerekiyordu.

Gözlerimi ovuşturarak yataktan indim. Ne diye telefonunu burada unutmuştu ki, uykum açılacaktı şimdi.

Bana verdiği kocaman pijama altını tutarak yürüyordum, belini sıkmak için ipi bile olmadığı için belimden düşüyordu. Lastikli pijaması olmadığını söylediği için mecbur bunu giymek zorunda kalmıştım.

Yüzünü duvara dönmüş, mışıl mışıl uyuyan Kenan'ın yanına gidip koltuğun ucuna oturdum.

Farkında olmadan gülümsemeye başladım, uyurken çok masum görünüyordu.

Horlamadığını görünce sevinmeden edemedim, horlayan biriyle asla ama asla yapamazdım. Bu da benim tek sınırımdı.

Ellerimi yumuşak saçlarına daldırıp usul usul okşamaya başladım. Uyumaya devam ediyor olsa da kafasını arkaya atarak keyifli mırıltılar çıkardı.

Kafamı biraz yaklaştırdım kulağına doğru. "Kenan," diye fısıldadım uyansın diye.

Hiçbir tepki vermedi. Çok yakından gelen kokusuna dayanamayıp eğilerek ensesine değdirdim burnumu. Derin bir nefes aldım, o kadar güzel kendine has bir kokusu vardı ki bütün gün onu koklayasım vardı.

Sıcak ensesine uzun bir öpücük kondurup geri çekildiğimde huylanarak kafasını arkaya doğru atıp kaşımaya başladı ensesini.

Hala uyanmadığını görünce omuzunun üzerinden uzanıp yanağını sıkıca öptüm ve uyanıp uyanmadığını görmek için geri çekildim. Uyanıyordu, göz kapakları titreyerek aralanıyordu.

Birden gözlerini açıp benimle göz göze geldiğinde gülümseyerek bana sarılmasını falan bekliyordum tabi.

"Bismillahirrahmanirrahim," diye birden bağırarak beni üzerinden itmesini değil. Yeni uyanmasına rağmen, artık ne kadar korktuysa beni koltuktan uçurmayı başarmıştı gerizekalı herif.

"Siktir ya," diye refleksle küfür ettiğimde omzumu tutarak oturur pozisyona geçtim. "Öperek uyandırayım diye düşünen aklımı sikeyim ben. Neyine oğlum senin romantiklik, omzunu dürterek uyandıracaksın işte herkes gibi."

"Ulan." Neye uğradığını şaşırmış gibi doğrulup yanıma indiğinde yüzümü buruşturarak omzumu ovmaya devam ettim. "İyi misin?" Hiç iyi değildim, hem de hiç. Aşırı sinirliydim hem ona hem de kendime karşı. "Oğlum birden karşımda görünce karabasan falan zannettim, her yer karanlık zaten anlamadım hiç bir şey." Gözlerim öfkeden daha da irileşirken panikleyip elleriyle ağzını kapattı. "Ne diyorum ben ya."

YENİ MAHALLE -BXBWhere stories live. Discover now