7♪

4K 308 93
                                    

"Bir dakika, bir dakika bu şarkı, köpeğinin ölümüyle fi­lan mı ilgili?"

"Hiç komik değilsin." Gülüyordum.

"Çok komiğim." Tim McGraw, karşı duvardaki plaz­ma televizyonda kendi çapında yağmuru kontrol altına alırken Malcolm, kanepenin diğer ucunda kıvrılmış, onu izliyordu. "Neden bu kadar büyük şapkalar takıyorlar, biliyor musun? Benim bir teorim var."

"Şişşt."

Bu insanların yaşayışı, küçücük aklımı başımdan alı­yordu. Mal, Malcolm'un kısaltmasıymış. Plajda, üç katlı, çelik ve camdan oluşan bir mimari harikada yaşıyordu. Evi, muhteşemdi. Tepedeki o yer gibi saçma sapan bü­yüklükte değildi ama aynı derecede etkileyiciydi. Babam görse minimalizmine, net çizgilerine, hatta pek çok başka özelliğine bayılırdı.

Mal'in evi, zavallı bekâr evleri düşünüldüğünde, ha­yatın eşitsizliğinin örneği gibiydi. Bir ara ona teşekkür et­mek için öğlen yemeği hazırlamayı düşündüm ama evde yiyecek bir şeyden eser yoktu. Buzdolabı bira, buzluk votka doluydu. Pardon, votkayla iyi gittiği için alınmış olsa gerek, bir torba da portakal dilimleri vardı. Onlara ellemememi söyledi. Ama aşırı havalı kahve makinesi, her şeyi halletti. Doğru dürüst kahve çekirdekleri bile vardı. Birkaç şahane espresso uzmanı taktiğimle hayran­lığını kazandım. Bir saat içinde üç bardak kahveden son­ra yeteri kadar kafeinlenmiş ve kendime gelmiştim.

Mal, pizza sipariş etti ve gece baya geç olana kadar televizyon seyrettik. Hoşuma giden her şeyle dalga ge­çip eğleniyordu: filmler, müzik, müzik grupları... Ama en azından iyi niyetliydi. Plajda bekleyen fotoğrafçılar yüzünden dışarı çıkamıyorduk. Onun için üzülmüştüm ama o sadece omuzlarını silkti ve aldırmadı.

"Peki ya bu şarkı?" diye sordu. "Bunu sevdin mi?"

Miranda Lambert, 50'ler tarzı farkıyla ekranda belirin­ce sırıttım. "Miranda, müthiştir."

"Onunla tanıştım."

Birden dikleştim. "Gerçekten mi?"

Mal, kıs kıs gülmeye devam ediyordu. "Miranda
Lambertle tanışmamdan etkilendin ama benim kim ol­duğumu bilmiyordun. Yuh be. Nasıl bir egon var senin böyle!"

"Koridorda sıralanan altın ve platin plakları gördüm, yavrucuğum. Bence bunu kaldırabilirsin." Homurdandı. "Biliyor musun, bana erkek kardeşimi hatırlatıyor­sun." Yüzüme doğru attığı şişe kapağından kaçabilmek için eğildim. Neredeyse beceriyordum da ama alnıma çarpıp, düştü. "Bu niyeydi şimdi?"

"En azından bana tapıyormuş gibi görünemez mi­sin?"

"Hayır, kusura bakma."

Lambert aşkımı umursamayıp kanallar arası dolaş­maya başlamıştı. Alışveriş kanalı, futbol, rüzgâr Gibi Geç­ti ve ben. Ben televizyondaydım.

"Dur," dedim. Önce okul fotoğraflarım geçti. Sonra Jimin'le lise me­zuniyetinde çektirdiğimiz bir fotoğraf. Hatta Ruby's'in karşı kaldırımına, Taehyung'un eşi olma şerefine nail ol­madan önceki hayatımla ilgili saf saf konuşması için bir muhabir bile yerleştirmişlerdi. Adamın biri, elinde bir gitar, konser veriyordu. Şarkının sözleri tipik bir haini sevdim tadındaydı. "O benim bir tanem. Dizlerimin üs­tüne çöktüm..." Şarkıyı benim için mi yazmıştı, merak etmiştim. Öyleyse fazlasıyla kaba olması muhtemeldi.

"Kahretsin." Yastıklardan birini kucağıma alıp, sarıldım.

Mal, uzanıp saçlarımı karıştırarak başımı okşadı. "İçi­mizde en çok sevilen, Taehyung'tur. Yakışıklı, gitarist ve şarkıları da o yazıyor. O, önlerinden geçerken bayılan insanlar var. Senin bu kadar genç olman... Haftanın haberi oldun tabii."

Melody Of Love ♪ TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin