18♪

2.6K 237 43
                                    





Taehyung, LA'e gidene kadar dizini titretmişti. Elimi, dizinin üzerine koyduğumda dizini titretmeyi bırakıp evlilik yü­züğümle oynamaya başladı. Belli ki ikimiz de sinir anın­da, bir şeylerle uğraşıyorduk. Daha önce helikoptere hiç binmemiştim. Manzara olağanüstüydü ama gürültüden dolayı rahat olduğunu söyleyemem. İnsanların neden uçakları tercih ettiğini anlayabiliyorum.

LA, sokak lambaları, evlerin ışıkları ve göğe karışan gökdelenlerin ışıldayan pencereleriyle ışıl ışıldı. Portland'dan ayrılalı daha çok olmamıştı ve üze­rimde hâlâ uykusuzluğun huysuz enerjisi vardı. Mal, kendini bir köşeye atmış, mışıl mışıl uyuyordu. Korkaca­ğı bir şey yoktu tabii. Grubun üyesi, Taehyung'un hayatının bir parçasıydı.

Piste indiğimizde, sabah saat dörde geliyordu. Gece yarısı gibi yola çıkmıştık. Güvenlik görevlisi Sam, yüzün­deki ciddi ifadeyle bizi bekliyordu.

"Beyler." Bizi, yakınlarda bekleyen si­yah cipe yönlendirdi.

Taehyung, "Direk eve gidelim, Sam," dedi. Onun evine, benim değil. LA'de güzel anılarım yoktu. Sonra lükse gömülüp koyu renk camların ardında
ilerlemeye başladık. Sırtımı yumuşacık koltuğa dayayıp gözlerimi kapadım. Aynı anda o kadar yorgun ve bir o kadar da endişeli olabildiğime şaşıyordum.

Malikaneye döndüğümüzde Martha'yı, sırtını kapıya dayamış, beklerken bulduk. Kollarını, pahalı görünen kırmızı bir şal sarıyordu. Taehyung'un kişisel yardımcısı, kendimi kötü hissetmemi sağlıyordu. Ama bu kez ona alışmaya kararlıydım.

Taehyung'la birlikteydik. "Ben niye ona alışacakmışım? O bana alışsın!" diye düşündüm.
Koyu kahverengi saçları, omuzlarına dökülüyor, tek bir teli bile uçuşmuyordu. Benimse yirmi saatten fazladır uyumayan biri gibi göründüğüme şüphe yoktu.

Sam, cipin kapısını açıp bana elini uzattı. Taehyung, kolunu omzuma atıp beni kendine yaklaştırdığında Martha'nın gözlerini üzerimde hissediyordum. Yüzü taş kesilmişti. Ateş saçan gözlerle bana bakıyordu. Derdi her neydiyse, ilgilenmek için fazla yorgundum.

Mal, merdivenlere koşup Martha'nın beline sarılırken karga gibi sesiyle "Martie," diye bağırıyordu. "Kahvaltı bul bana, ne olur. Sağlam bir kahvaltıya ihtiyacım var."

"Mutfağın nerede olduğunu biliyorsun, Mal." Mal, kendisini başından savmaya çalışsa da Martha'nın peşini bırakmıyordu. Martha, ilk birkaç adımında sende­ledi ama sonra kendini toparlayıp kasıla kasıla yürüme­ye başladı. Mal, bizim için yolu açmıştı. Ayaklarını öpebilirdim.

Merdivenlerden ikinci kata çıktığımız sırada Taehyung hiç konuşmuyordu. Ayak seslerimiz, sessizlikte yankıla­nıyordu. Geçen sefer kaldığım beyaz odaya doğru dön­düğüm sırada beni sağa doğru çekti, kanatlı bir kapının önünde durup anahtarını bulmak için cebini karıştırmaya
başladı. Merakla ona bakıyordum.

"Güven sorunum var, biliyorsun." Kilidi açtı.
İçeri girdik. Oda, evin diğer bölümlerinin ne kadar gös­terişli olduğu düşünüldüğünde son derece sadeydi. Koyu gri çarşaflı dev bir yatak, ona uyumlu rahat bir koltuk, bir sürü gitar ve açık bir dolap vardı. Odanın geneli boşluktu. Nefes almak için alana ihtiyacı olduğunu düşündüm. Bu oda, evin geri kalanından çok farklıydı. Çok daha müteva­zı, çok daha sakindi.

"Etrafa bakabilirsin." Elini, sırtımdan aşağı indirip popomun hemen üstüne koydu. "Burası bizim odamız," dedi.

Tanrım. Orada devamlı kalmak istemiyordum. Yani zaten geri dönmem gereken bir okulum vardı. Nerede yaşayacağımızı henüz konuşmamıştık. Ama Martha'nın, Jimmy'nin ve Adrian'ın sürekli etrafımızda olduğunu dü­şündükçe paniğime engel olamıyordum. Kahretsin. Öyle düşünmeye devam edemezdim. Negatif enerjileri beni yiyip bitirebilirdi. Ama önemli olan Taehyung'la birlikte ol­maktı. Birbirimize sıkı sarılınca her şey yoluna girecekti.

Melody Of Love ♪ TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin