Boynum tutulmuştu. Yavaşça doğrulup gözlerimi kırparak uyanmaya, ağrıyan boynumu ovmaya, kaslarımı gevşetmeye çalışıyordum. "Ah."Taehyung, bir elini direksiyondan kaldırıp, güçlü parmaklarıyla enseme masaj yapmaya başladı. "İyi misin?"
"Evet. Şekilsiz uyumuşum." Yerimde doğrulup, etrafımda neler olduğunu anlamaya çalışırken masajdan fazla keyif almamaya gayret ettim. Çünkü tabii ki elleri çok hünerliydi. Görünüşe göre Büyülü Parmaklar, azıcık uğraşla, kaslarımı eski haline getirmeyi başarabilecekti. Geri çevirecek değildim. Mümkün değildi. O yüzden inleyerek yapacağını yapmasına izin verdim.
Bahanem hazırdı: Tam uyanmış sayılmazdım.
Güneş yeni doğmuştu. Gölgeler içindeki uzun ağaçların yanından geçiyorduk. LA'dan çıkarken hayatımda hiç görmediğim türde bir trafiğe takılmıştık. Tüm çabalarıma rağmen pek konuşmadık. Bir yerlerde durup benzin ve yemek aldık. Onun dışında radyoda Johnny Cash çalıyor, bense kafamda onunla nasıl sohbet edeceğimin provasını yapıyordum. Ama ağzımdan tek kelime çıkmadı. Nedense maceramızı yarıda kesip, kendi yoluma gitmek istemiyordum.Ayaklarımı yere basıp kendi başımın çaresine bakamamamla hiç alakası yoktu bunun. Tamamen onun yanında kendimi rahat hissetmemle alakalıydı. Sessizlik tuhaf değil, huzurluydu. Hatta bir önceki gün düşünüldüğünde tazeleyiciydi bile diyebilirim. Onunla birlikte... önümüzde upuzun, boş bir yol... kendimi müthiş özgür hissediyordum. Sabah saat iki gibi uyuyakalmışım.
"Taehyung, neredeyiz?" Enseme masaj yapmaya devam ederek bana yandan bir bakış attı. Tam o sırada bir tabelanın önünden geçtik. "Monterey'e mi gidiyoruz?"
"Evim orada," dedi. "Kasma kendini."
"Monterey mi?"
"Evet. Ne derdin var Montereyle? Müzik festivalinden filan kalma kötü bir anın mı var?"
"Yo." Nankör gibi görünmemek için geri adım atmıştım. "Şaşırdım sadece. O kadar ilerlediğimizi fark etmemişim. Yani şeye kadar... Monterey. Anladım. Tamam."
Taehyung derin bir nefes alarak sağa çekti. Cip toz ve mıcırları havalandırmıştı (Mal'in bu durumdan hoşlanacağını hiç sanmıyordum). Yolcu koltuğunun başlığına dirseğini dayayıp burnumun dibine kadar yaklaşarak yüzüme baktı.
"Konuş benimle, arkadaşım," dedi.
Ben de açtım ağzımı yumdum gözümü. "Benim bir planım var. Birikmiş biraz param da var. Zaten tüm bu fırtına dinene kadar birkaç hafta için sessiz bir yere gidecektim. Kendini böyle ortaya atmana gerek yoktu. Sadece malikanendeki eşyalarıma ihtiyacım var. Onları aldıktan sonra yakandan düşeceğim."
"Peki." Başını salladı. "Artık buraya kadar geldik. Ben de birkaç gün için buradaki evimi kontrol etmek istiyorum. Neden bana katılmıyorsun? Arkadaş olarak. Abartmaya gerek yok. Bugün cuma. Avukatlar, evrakları bize imzalamamız için pazartesi yollayacaklarını söylediler. Haftaya, hafta başı LA'de konserim var. İstersen ortalık yatışana kadar buradaki evde birkaç hafta kalabilirsin. İyi bir plan değil mi? Hafta sonunu birlikte geçirdikten sonra da kendi yolumuza gideriz. Bitti gitti işte."
Gerçekten de mantıklı bir fikir gibiydi. Ama yine de bir an duraksadım. Sanırım bir andan daha uzun süre duraksadım. "Hafta sonunu benimle geçirmekten korkuyor musun yoksa? O kadar korkunç muyum?" Göz göze gelmiştik.
Aramızda sadece bir karış mesafe vardı. Bir an nefes almayı unuttum sandım. Kımıldamıyordum. Kımıldayamıyordum. Dışarıdan, yanımızdan geçen motosikletin sesi geldi. Sonra yine sessizliğe büründük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melody Of Love ♪ Taekook
FanfictionAşk, Seks ve Rock'n'Roll Vegas'ta geçireceği gecenin sabahını hiç de böyle planlamamıştı... Jeon Jungkook'un yirmi birinci doğum gününü Las Vegas'ta kutlamak gibi büyük planları vardı. Ama kesinlikle akşamdan kalma bir halde banyo zemininde uyanmak...