0.6: Hissiz Kukla

275 27 3
                                    

Kulağım çınlıyor... En son Ran'ın İzana'nın kafasına tuğla geçirdiğini hatırlıyordum. Sonrası yoktu. Muhtemelen benim de kafama tuğla geçirmişlerdi. Peki ya İzana? O iyi miydi? Aslında şu an düşünmem gereken o değildi, bendim.

Eh, hayatta olduğumu biliyordum en azından. Esnemek için elimi ve ayağımı oynatmaya çalıştım ama kıpırdamıyordu. Çünkü kalın bir iple bağlanmıştı. Ağzıma da bir bez tıkmışlardı.

Etrafı daha net görebilmek için gözlerimi kırpıştırdım. Bir depodaydım. Duvarlar kahverengiydi ve dipleri soyulmuştu. Kir ve küf kokuyordu. Eğer çete lideri olan Mikey bizi çağırmışsa, kesinlikle daha iyi bir karşılama bekliyordum. Bir yanıp bir kapanan bozuk Işık'lar gözümü alıyordu çünkü.

O sırada hemen yanımdaki İzana'yı gördüm. Onun da beni kiler gibi elleri, ayakları ve ağzı bağlanmıştı. Alnından aşağı kan süzülüyordu. Benim aksime o çoktan uyanmış gibiydi.

Bir şey demek istedim ama ağzımdaki bez yüzünden konuşamadım. Kulağım hemen yanımda bir sinek vızıldıyormuş gibi çınlıyordu ve başım, kafama çok sert vurduklarının kanıtı olacak şekilde zonkluyordu. Zaten daha önceden Sanzu'dan çok pis dayak yemiştim. Acısı hâlâ geçmemişti.

Ne kadar zaman geçmişti acaba? İzana'yı gördüğümde gece yarısıydı. Yaklaşık on beş dakika Sanzu ve Rindo'dan kurtulmaya çalışmıştık. Bizi taşıyıp buraya getirmeleri de en fazla on beş dakika sürmüş olmalıydı. Bağlamaları iki dakika sürse... Peki biz ne kadar süredir bilinçsizdik? Etrafta gün ışığına bakmamı sağlayacak bir pencere yoktu.

Gıcırtı sesinden kapının açıldığını anlamıştım. Ne yazık ki kapı arkamda kaldığından kimin geldiğini anlamamıştım. Adım sesleri tam arkamda kesildi. Kim olduğunu bilmediğim kişi eğildi ve kulağıma yaklaştı. Birkaç pembe tutamdan bunum Sanzu olduğunu anlamıştım.

"Neden kaçırıldığını abiciğin sana anlattı mı?"

İzana, Mikey'in üvey kardeşi olduğumuzdan bizi istediğini söylemişti ama bu çok saçmaydı. Gerçi karanlık dürtü olayını bu işe katarsak, bu yaptığı gayet tahmin edilebilir bir şeydi. Belki de İzana'ya hayranlık duyuyordu?

Düşüncelerimi bölen şey, içeri iki kişinin daha girmesiydi. Önümüze geçtiler. Bunlardan biri Mikey'di. Saçlarının rengi çocukkenkiyle aynıydı fakat daha uzundu. Zayıf ve solgun duruyordu. Gözleri eskisi gibi kapaktaydı ama daha farklı duruyordu. Daha duygusuz? Daha korkunç? Zaman ondan çok fazla şey götürmüştü.

Yanındaki kişinin yüzünde kocaman bir yara izi vardı. Sanzu'nunki gibi hoşuma gitmemişti ama havalı duruyordu. Siyah saçlarını kısacık kestirmişti. Bana bakmıyordu, İzana'ya odaklanmıştı. Dokunsak ağlayacak gibiydi. İzana'ya baktığımda, başını farklı tarafa çevirdiğini gördüm. Ona bakarsa gardını düşürecek gibiydi. Belki de o kişi İzana'nın görmek istediğiydi. Sanırım... Kakucho?

"Görüşmeyeli nasılsın, Zu?" Mikey bunarı söylerken ifadesizdi. "Kardeşin olduğumu bilmek nasıl hissettiriyor?"

İzana bir şeyler demek istedi ama ağzındaki bez yüzünden konuşamadı. Dediklerini anlamaya çalıştım. "O kardeşin değil" gibisinden bir şey? Gerçekten de Mikey'in biyolojik olarak kardeşi değildim. Beni kardeşi olarak benimsemesi o kadar kolay mıydı?

Gerçi kardeşi olarak benimsediğini nereden çıkarmıştım ki? Beni kaçırmıştı ve şu an elim kolum bağlı karşısında duruyordum.

Görüşüm git gide bulanıklaşıyordu. İki tane mi Mikey var? Duvarlar haraket ediyor... Sanırım kusacağım.

Bir an derim yüzülüyormuşçasına acı çekmeye başladım. Her bir kemiğim kırılıyordu. Nefes alamıyordum. Hava ciğerlerime ulaşmıyordu.

Bilincim kapandı.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
-İlahi Bakış Açısı-
Sanzu kaşlarını çattı. Kakucho'nun gözleri irileşti. Mikey ilk defa tepki vermişti herhalde.

Önlerinde Suzume vardı ama daha... küçüktü. 3-4 yaşlarındaydı. Gri saçlarını dağınık bir şekilde tepeden toplanmıştı ve her yerden fışkırıyordu. Gözleri kapkara ve iriydi. Yalnızca iki dişi vardı ve gülümseyince komik ama tatlı bir görüntü oluşuyordu. Üzerinde kendine fazla bol gelen, civcivli bir tişört vardı.

"N'oldu lan şimdi?" dedi Sanzu kaşlarını çatarak.

"Bundan bahsetmişti... Zaman döngüsü bozulduğu için Suzume bebeklik çağına geri döndü." dedi Kakucho. Mikey omuz silkti.

"Suzume bir bebek olduğuna göre," dedi Mikey. "ona bakmaktan sen sorumlusun, Sanzu."
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Senju bitikti.

Saatlerce Suzume için ağlamıştı ama yapabileceği bir şey yoktu. Bu acıtıyordu. Mikey'den ölesiye nefret etmek de en az o kadar acıtıyordu ama nefret, engellenebilen bir şey değildi. Nefret ettiğinde tüm bedeni baştan aşağı zangır zangır titriyordu, bulduğu ilk şeyi öldürene kadar dövmek istiyordu ama bedenine hakim olamıyordu.

İşte nefret böyle bir şeydi.

Ölmek ve öldürmek istiyordu. Ama bunu yapacak gücü kendinde bulamıyordu.

Sanırım Sanzu'yu anlamaya başlamıştı. Sanzu da kendisine karşı böyle mi hissetmişti?

Yoksa hissiz bir kukla mıydı?

Takemichi, ağlamaktan bitik düşmüş ve yorgunluktan uyuyakalmış Senju'ya baktı. Onun yüzünden bu haldeydi.

Hiç zamanda geriye dönmese daha iyi olurdu belki de. Biraz mola vermek istiyordu. Her şey iyiymiş gibi davranmak... Mikey'i unutup böyle davranabilirdi.

Ama olmuyordu işte. O kadar basit değildi.

Artık kurtaracak pek bir şey kalmamıştı. Herkes değişiyordu. Her saniye Hina tehlikedeydi. Ve bu tehlikenin sahibi Takemichi'ydi.

En çok acıtan da buydu zaten.

İçinden Suzume'yi kurtaracağım, herkesi kurtaracağım, demek gelmiyordu. Yine de belki... belki denese yapabilirdi?

Vazgeçmenin ne yeri, ne de zamanıydı.




Daha çok geçiş bölümü gibiydi. Yine de sırf Suzume'nin bakış açısıyla değil de, diğer karakterlerin de yaşadıklarını, hissettiklerini anlatmak istiyorum. Umarım bu bölüm fazla sıkmamıştır.

Daha ölen eski karakterlerle işim var...

756 kelime~

Tekrar|Tokyo RevengersWhere stories live. Discover now