0.7: Yanılsama

247 27 6
                                    

-Suzume-
21. 04. 1995

Neredeyim?

Üzerimde bir uyuşukluk var. Yine de kalkmam gerekiyor, biliyorum. Yavaşça gözlerimi araladım.

Burası tanıdıktı. Eski evimiz. Aklıma gelen anılarla buruk bir şekilde gülümsedim.

Sonra aklıma farklı bir soru geldi: ben burada ne arıyordum? Mikey beni kaçırmıştı, geri bırakmayacağını biliyordum.

Bedenimi incelediğimde gözlerim irileşmişti. Burnumdan ve kulaklarımdan kanlar akıyordu. Gözüm... Yanağımdan süzülen kan iğrenç hissettiriyordu.

O acının kaynağı bu muydu? O zaman neden...

Belki, bir ihtimal, zamanda yolculuk yapmış olabilir miydim? Birini bulup sormayı düşündüm ama ne halde olduğumu hatırlayınca bu fikirden vazgeçtim.

Hızlıca eve doğru koştum. Elbette kapı kilitliydi ve bende anahtar yoktu. O sırada evden sesler gelmeye başladı.

"4 yaşında bir kıza bile sahip çıkamıyor musun?!" diye bağırdı bir adam. Adamın sesi gürdü ama yılların etkisiyle çatallaşmıştı. Bu, ben 10 yaşındayken ölmüş amcamın sesiydi.

"Anlamıyorum, yalnızca bir dakika yalnız bıraktım ve kayboluverdi!" diye bağırdı. Bu sesi hatırlamak için çabalamama gerek yoktu. Bu babamdı.

Zamanda geriye gittiğimi anlamıştım. O halde 4 yaşındaki bana n'olmuştu? Babam ve amcam kaybolduğunu dile getirmişlerdi. Ölmüş olamazdım, değil mi? Hayır, bu çok saçma olurdu. Hakkai'yle bir kez daha konuşma şansım olsaydı keşke. Ondan her şeyi öğrenebilirdim. Gerçi o da benim gibi olmalıydı. Hangi yıla gitmişti acaba?

Küçük ben, muhtemelen benim olduğum yıla gitmişti. Ona kim sahip çıkacaktı ki? Babam ve amcam yaşamıyordu. İzana'dan bir bok beklemiyordum. Senju... o bana sahip çıkabilirdi. Ama bir sorun vardı: Mikey tarafından kaçırılmam.

Umarım küçük Suzume en son olduğum depoda değildir. Gerçi nereden olursa olsun onun için tehlikeli olacak.

Ayakta duracak halim yoktu. Sırtımı kapıya yasladım ve dizlerimin üstüne çöktüm. Yanağım gözyaşlarıyla ıslanırken, ağzımdan bir hıçkırık çıktı. Ne yapacaktım? Hem kendimi, hem de eski beni korumam gerekiyordu. Bunu nasıl yapabilirdim ki?

Takemichi bazı insanların yok olduğunu söylemişti. Aslında o insanlar yok olmuyorlardı, yalnızca geçmişe geri dönüyorlardı. Dirilenler için de aynı şey geçerliydi.

Biri gelip başıma odunla vurmuş gibi hissediyordum. Olduğum yerde iyice küçülmek için dizlerimi kendine çektim. O sırada amcam ve babamın beni gördüğünü fark etmemiştim.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
-İlahi Bakış Açısı-
21. 04. 2007

Sanzu bebeği çanta taşır gibi kollarının arasına aldığında, Kakucho gözlerini devirdi.

"Bebek öyle taşınmaz, salak."

"Suzume bir bebek değil."

"Şu an öyle ama. Bu yüzden ona bebekmiş gibi bakmalısın."

Sanzu, kolları arasındaki Suzume'ye bir bakış attı. Mikey, Suzume'yi kesinlikle emanet edilmesi gereken son kişiye emanet etmişti.

Kakucho, Sanzu'yla yaklaştı ve kollarının arasındaki Suzume'yi aldı. Suzume şaşkın şaşkın bakıyordu. Kakucho, bir anne edasıyla Suzume'yi kucağına yerleştirdi.

"İşte böyle. Şimdi sen yap, benim ilgilenmem gereken başka işler var." Kakucho, Suzume'yi Sanzu'yla geri verdi. Sanzu, Suzume'ye iğrendiğini belli edecek bir şekilde baktı.

"4 yaşındasın, kendin yürüyebilirsin herhalde." diyip yürümeye başladı.

Suzume ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Ama karşısındaki pembe saçlı adam hoşuna gitmişti. Ayağa kalktı ve paytak adımlarla arkasından yürümeye başladı.

"Elini tutabilir miyim?" Sanzu, ilk defa küçük Suzume'nin sesini duymuştu. Onu takmadı ve elleri ceplerinde yürümeye devam etti.

Suzume kendi ayağına takılıp yere kapaklandı. Buna rağmen tekrar ayağa kalktı ve Sanzu'nun peşine takıldı. Yine tekrar etti: "Elini tutabilir miyim?"

"Sinir bozucusun." diye homurdandı Sanzu. Bir elini umursamazca uzattı. Bunu gören Suzume gülümsedi ve Sanzu'nun elini tuttu.

Bu sefer Suzume bir taşa takıldı, Sanzu'nun elini tutmasaydı yere kapaklanmıştı. Sanzu bir şeyler homurdandı.

"Yürümeyi bilmez misin sen? Yapman gereken tek şey bir adım atmak..."

Sanzu, Suzume'yi Kakucho'nun gösterdiği gibi kucağına almaya çalıştı. Eh, pek becerikli olduğu söylenemezdi ama fena değildi.

"Seninle ne yapacağım ben..." diye söylendi Sanzu.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
"Ne yapacağız? Hakkai... o..." Mitsuya cümlenin devamını getiremedi. "Artık her şey Mikey'i kurtarmaktan ibaret değil, Takemichi. Benim tanıdığım Hakkai'ye ne oldu bilmiyorum! Her gece onun için endişeleniyorum! Sadece onun için de değil. Kardeşlerim, arkadaşlarım..."

"Bunun olacağını tahmin etmemiştim. O kadar zamanda sıçramama rağmen hiçbir şey olmamıştı. Neden bu sefer böyle oldu?"

"Bana kalırsa bu son zaman sıçramanla alakalı değil," dedi Chifuyu. "Bu, bu zaman kadar yaptığın tüm sıçramaların etkisiydi. Asıl soru, nasıl zamanda sıçramayı becerebildin? O kadar kişi içinden zamanda sıçramayı becerebilen tek kişi neden sensin?"

"Zamanda sıçrama fiziken mümkün değil," dedi az önce öğrendiklerinin şokundan yeni çıkmış olan İnui. "Belki her şey yalnızca bir yanılsamadır."

"Yanılsama mı? Ben mal olduğumdan anlayamıyorum da..." Gülücük, Pah-chin'in kafasına bir yumruk geçirerek susmasını sağladı. "Sen ona takma."

"Belki de bu zamana kadar asla zamanda yolculuk yapmamışsındır. Belki de asla yaşlı Hakkai buraya gelmedi, yalnızca buraya gelmiş gibi gözüktü."

"Sikeceğim ama!" diye patladı Senju. "Suzume tehlikedeyken oturup bunları konuşamayacağım. Dediğinizden de bir şey anlamıyorum zaten. Ben yalnızca... Suzume'yi geri istiyorum."

O sırada kapı açılmıştı. Hepsi kimin geldiğini görmek için oraya döndü.

Chifuyu'nun ağzından şu kelime döküldü: "Baji-san..."

Bu kitabı yazmaya beynim yetmiyor. Bir şeyler yazacağım artık.

Chifuyu sırf Baji-san'ı geldi diye Takemichi'ye bu karmaşa için teşekkür eder bu arada.

Senju'ya da yazık. Bir
kavuşamadılar ha.

765 kelime~

Tekrar|Tokyo RevengersWhere stories live. Discover now