1.3: Kafa Karışıklığı

216 19 1
                                    

23. 04. 2007
-Suzume-

Eve geldiğimizde, kendimi kırmızı koltuğa attım. "Bir şeyler yemek ister misin?" diye sordu Sanzu. Kafamı sallayarak onayladım ve yattığım koltukta kıpırdanarak, kendime rahat bir pozisyon bulmaya çalıştım.

"Bu kadar çok yemek yiyip nasıl kilo almıyorsun anlamıyorum..." dedi mutfağa giderken.

Kaşlarımı çattım. Bunun aynısını bana başka biri söylemişti sanki...
Çok fazla düşünmemeye karar verdim.

Üstümü değiştirmemiştim. Cidden, kaç gündür bu kıyafetlerle duruyordum? Sanki ceset yiyip osurmuşum gibi kokuyordu. Yüzümü buruşturdum ve Sanzu'ya seslendim: "Oi! Ben bok kokuyorum, duş nerede?"

Böyle söylemesem daha mı iyi olurdu sanki? Her neyse, olan oldu...

Sanzu'nun kıkırdadığını duydum. "Hemen solda. Benim kıyafetlerimden giyersin."

O göremese bile başımı salladım ve hızlıca odaya girdim. Diğer odalardaki gibi renk karmaşası pek yoktu. (Ayrıca, tahmin ettiğim gibi çıplak kadın fotoğrafı falan da yok.) Üstündekileri yırtarcasına çıkardım ve hızlıca duşa atladım.

Suyu ayarlamak bir işkence gibiydi. Bir sıcak, bir soğuk akıyordu ve ayarlayana kadar canımın çıkması bir yana, epey üşümüştüm. Sonunda uğraşmayı bıraktım ve sıcak suyun akmasına izin verdim.

Şampuan çok ferah kokuyordu. Günler sonra rahatlamıştım. Orada ne kadar fazla kaldığını bilmiyorum ama, Sanzu'nun bağrışıyla bunun farkına vardım.

"Beleş su diye mi bu kadar kaldın? Gel artık, yemekler soğuyacak!"

Bu garip bir şekilde amcamı hatırlattı.

"Geliyorum!" diye bağırıp suyu kapattım. Islak, mavi saçlarımı-hasta olma ihtimaline rağmen-ördüm ve bedenimi bulduğum rasgele bir havluyla sardım. "Sanzu, kıyafet verir misin?"

Homurdandığı duydum. Şu an fark ettim de, onu basbayağı bebek bakıcısı niyetine kullanıyormuşum. Bu düşünceyle kıkırdadım. Senju olsa buna ne gülerdi ama...

Kapıyı araladım ve uzattığı kıyafetleri aldım. Tekrar kapıyı kapandığımda, bana verdiği kıyafetlere baktım. Nisan ayında olduğumuz için bir tişört vermişti. Tişört saçları gibi pembe renkteydi, artık boyası akmış olan mavi saçlarımla komik duracağını düşündüm. Bir de aynı renkte pijama vermişti.

İkisini de giydim. Fena durmamıştı. Zaten normalde de bol giydiğim için rahattım. Bir de pantolon belimden düşecek gibi olmasaydı...

Odadan çıktım. Sanzu pembe saçlarını topuz yapmıştı ve birkaç tutamı gözünün önüne geliyordu. Bana kalırsa bu çok tatlıydı. Üniformaları çıkarıp üstüne pijamalar giymişti. 

Yaptığı yemeğe baktığımda, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "O kadar zamandır noddle mı yapıyordun yani?"

Sanzu omuz silkti. "Yemek yaptığıma şükret sen."
Bunun korkunç bir gerçek olduğunu fark ettim. Direkt hap da içebilirdi. Bir de onunla uğraşamazdım. Cevap vermeyip yanına oturdum ve noddleı kendime çektim.

Bir süre hiçbir şey konuşmayıp yemeği yedik. Ama sessizlik-Sanzu'nun çok rahat olmasına karşın-beni gereksiz yere geriyordu. Bir şeyler söylemelisin.

"Yarın hakkında ne düşünüyorsun?" Zaman kazanmak için mi yaptı bilmiyorum ama noddleı yavaşça çiğnedi.

"Yenilecekler." dedi ifadesiz şekilde. "Bunu bilmelerine rağmen geliyorlar."

Yutkundum.

Yaklaştı. "Senju'nun orada olmasına üzüldün mü?"

"Bu seni ilgilendirmez."

Anlamadığım bir şekilde gülümsedi ve uzaklaştı. Tekrar noddleına gömüldü.

Bir anlığına da olsa... sanırım onun beni öpmesini istemiştim. Bu his hoşuma gitmemişti. Üstelik yarın ona ihanet edecekken.

Kahretsin, neden bunu yapmak zorundaydım ki?

Dünya batacağı kadar batmıştı. Zaman döngüsü boka dönmüştü ve en kötüsü, şu an Senju'nun hâlâ doğru zamanda olup olmadığını bilmiyordum. İzana'nın da her an gitme ihtimali vardı ve o giderse...

Onunla neredeyse hiç vakit geçirmemiştim ama çok alışmıştım.

Noddlelar bittiğinde, Sanzu kendi yatağına geçti ve ben de koltukta kıvrılarak uyumaya çalıştım. Hiç rahatlatıcı bir uyku değildi çünkü kafa karıştırıcı rüyalar görmüştüm.

Yağmur, hiç olmadığı kadar şiddetli yağıyor. Gök gürültüleri eskisi gibi rahatlatıcı değil, uzun bir süre de olmaz gibi. Gerçi, uzun bir süreden kastım ne ki? Artık zaman kavramı yok. Sadece yaşıyoruz.

Ölülerin Konuştuğu Yer'deyim. Sanzu ve Haitani kardeşlerin oturduğu masanın altına saklanmışlar. Bense, Suzume ve Senju'yu uzaktan izliyorum.

Gülmemek için kendilerini tutmaları yüzünden, ikisinin de suratı kıpkırmızı oluyor. Sonunda Senju, Suzume gülmeyi kessin diye, dudaklarına küçük bir öpücük bırakıyor.

Bunu cidden sussun diye mi yaptı? Yoksa Senju fırsatçının teki mi?

Her ne için yapmışsa, Suzume susuyor ve bu sefer farklı nedenden dolayı kızarmış suratını saklıyor.

Onları fark etmiyorlar. Diğer önemli üyeler de geliyor ve toplantı başlıyor. Toplantının konusu: İzana Kurokawa.


Kaşlarımı çatarak uyandım. Bu da neydi şimdi? Aptalca bir rüyaydı muhtemelen.

Senju'yu rüyamda gördüğüm için seviniyordum ama beni öpmesi...

Senju'yu daha önce hiç öyle düşünmemiştim. O beni en yakın arkadaşımdı, kardeşim gibiydi. Neden böyle saçma sapan bir rüya görmüştüm ki?

Harika, bundan sonra nah uyurdum.

Elim, az ötede duran kirli kıyafetimin cebine gitti. Orada Sanzu'nun hapları vardı.

Elimdeki haplarla bakıştım. Daha önce hiç bu tür şeyler kullanmamıştım. Yarın kavga vardı, bunu yapmak doğru olur muydu?

"Bırak onu." Aniden duyduğum sesle irkildim.

Omuz silktim. "İçececiğim yoktu zaten."

Yanıma geldi. "Senju'yu bu kadar önemsiyor musun gerçekten?"

Yutkundum. "Bak... olanları biliyorum. Senju'dan dinledim.... şu maket uçak olayını. Seni anlıyor-"

"O yalnızca tetikleyiciydi." Gülümsedi, boş bir gülümsemeydi bu. Hiçbir ifadesi yoktu bu gülümsemenin içinde. "Aman, ne diye bunlardan konuşuyoruz ki? Biraz kafa dağıtalım."

Öpmek için hamle yaptığında, ona yaklaştım ve dudaklarımızı birleştirdim. Neden yaptığımı bilmiyordum, yalnızca yapıyordum.

Yarın olacakları düşünmemeye çalıştım. Düşünürsem kafayı yerdim çünkü. Bu yüzden öpücüğe odaklandım.

O yalnızca tetikleyiciydi.


Valla ne yazıyorum ben de bilmiyorum. Yalnızca aklımdaki finale bağlı kalmak istiyorum.

Bundan sonra aksiyon başlar herhalde. 13 bölümdür bir başlayamadılar kavgaya.

810 kelime.

Tekrar|Tokyo RevengersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin